AKŞENER: "HDP'Yİ PKK'NIN YANINDA KONUMLANDIRIYORUM"
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Siirt’te bir vatandaşla yaşadığı 'Burası Kürdistan' diyaloğu için "Birden İçişleri Bakanı ve küçük ortak...
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Siirt’te bir vatandaşla yaşadığı "Burası Kürdistan" diyaloğu için "Birden İçişleri Bakanı ve küçük ortak mensupları, şoke olmuş bir biçimde feveran etmeye başladı. Nasıl olur da "Burası Kürdistan dermiş’. Niye şaşırıyorsunuz muhteremler? Söylesenize, neye şaşırıyorsunuz? Bu kişi, bir HDP çalışanı. Biz aylardır ne diyoruz? Bizzat bana sorulan bir soruya verdiğim cevap; HDP’yi PKK’nın yanında konumlandırıyorum. ‘HDP, PKK ile arasına mesafe koymalıdır’ diyoruz. "Kürdistan" söylemi kimin? Terör örgütünün. Dolayısıyla bu durumda bizim açımızdan şaşırtıcı bir şey yok. Ama işin asıl acınası tarafı ne, biliyor musunuz? Cumhur İttifakı mensupları, sırf bize sallayacaklar diye, PKK’nın ajandasını Türkiye’nin gündemine taşıdılar. Cumadan beri Kürdistan aşağı, Kürdistan yukarı" dedi.
Meral Akşener, partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuştu. Gündeme ilişkin açıklamalar yapan Akşener, özetle şunları söyledi:
KADIN OLMANIN ZOR OLDUĞUNU GÜNLER: “Türkiye’de kadın olmanın zor olduğu günlerden geçiyoruz. Bugün, bir kadının istediği saatte istediği yerde bulunması zor. Bugün bir kadının istediği işi yapması zor. Bugün bir kadının istemediği kişiyle evlenmemesi, olmaması zor. Bugün bir kadının maalesef hayatta kalması bile artık zor. Ne yazık ki ülkemizde her gün başka bir kadın bu zorluklarla mücadele ederken hayatını kaybediyor. Daha geçtiğimiz hafta Şebnem kızımızı cinayete kurban verdik. 23 yaşında, hayatının baharında, gencecik bir çiçeğimiz daha soldu. Hepimizin başı sağ olsun. Allah kederli ailesine ve sevdiklerine sabırlar versin.
BIKMADAN ‘İSTANBUL SÖZLEŞMESİ YAŞATIR’ DİYORUZ: Maalesef her cinayette benzer gelişmeleri ve sonuçlarını görüyoruz. Kadın, ayrılmak istediğinde saldırıya uğruyor. Kadın, "hayır" dediğinde cinayete kurban gidiyor. Çünkü bugün Türkiye’de, kadın "hayır" dediğinde onun iradesini koruyacak bir hukuk yok. Kadın "hayır" dediğinde ona destek olacak bir kurum yok. Kadın, "hayır" dediğinde tek başına bırakılıyor. Ve en sonunda ya saldırıya uğruyor ya da artık "hayır" demeye korkar hâle geliyor. Üstelik bu şekilde kadınlar, sadece fiziksel değil, psikolojik şiddetin de mağduru oluyor. "Onun psikopat olduğunu bilmiyor muydu" deniyor. "O saatte orada ne işi vardı" deniyor. "Öyle giyinilir mi" deniyor. Ve gördüğü şiddetin, hatta cinayetin suçlusu bile kadın gösteriliyor. İşte biz, bu yüzden bıkmadan usanmadan "İstanbul Sözleşmesi yaşatır" diyoruz. Hayat kurtaracağını bildiğimiz için yaşatır diyoruz. Çünkü İstanbul Sözleşmesi, adım adım ‘geliyorum’ diyen cinayetleri önleyici bir sözleşmedir. Şiddet tehdidi altındaki kadınların etrafına koruma kalkanı oluşturan bir sözleşmedir. Şiddete meyilli olanları toplumdan ayıklayıp kadınları sakınan bir sözleşmedir. Ve tam olarak uygulanmış olsaydı şimdiye kadar yüzlerce kadını şiddetten korumuş olacak olan sözleşmedir.
BİRKAÇ TALİBAN KAFALININ AKLINA UYMAYI TERCİH ETTİLER: Ama ülkeyi yönetenler, hiç utanmadan, zerre sıkılmadan İstanbul Sözleşmesi’ni yırtıp attılar. Bu ülkenin kadınları yerine birkaç Taliban kafalının aklına uymayı tercih ettiler. 21’inci yüzyılda, Türkiye Cumhuriyeti’ni yöneten şu zihniyete bakar mısınız?
KADINA ŞİDDET UYGULAYAN RUH HASTALARI SİZİNLE GURUR DUYUYOR OLABİLİR: Buradan AK Parti iktidarına seslenmek istiyorum: Ülkemizde bugün kadına şiddetin en büyük dayanağı, İstanbul Sözleşmesi’ni kaldıran sizlersiniz. Kadına şiddet uygulayan ruh hastaları sizinle gurur duyuyor olabilir. Kadın katilleri sizinle gurur duyuyor olabilir. Tacizciler, tecavüzcüler, ahlaksızlar sizinle gurur duyuyor olabilir.
DAHA ÇAYIM MASAYA GELMEDEN İSTANBUL SÖZLEŞMESİ İMZALANMIŞ OLACAK: Ama şunu bilin ki bu ülkenin kadınları, bu ülkenin pırıl pırıl gençleri sizinle gurur duymuyor. Ve sandığınızın aksine bizler, bu ülkede azınlık değil çoğunluğuz. Ölçmek isterseniz sandık orada. Biz hazırız. Buradan açık ve net bir şekilde söylüyorum: Yetkiyi aldığımızda, daha çayım masaya gelmeden İstanbul Sözleşmesi imzalanmış ve en keskin biçimde uygulanır olacak. Tüm kadınlar emin olsun, İYİ Parti iktidarında İstanbul Sözleşmesi yeniden yaşatacak!
BİZ ARTIK ŞERBETLENDİK: AK Parti iktidarı, uzun zamandır destansı başarısızlıklarının sorumluluğunu üstlenmek yerine üzerini kapatmak için uğraşıyor. Bunun için de en kolay yolu seçiyor. Hemen suçlayacak birini bulup, nefret diline ve kutuplaşmaya sığınıyor. Gün geliyor, geçmişi suçluyor. Gün geliyor, bürokratlarını suçluyor. Gün geliyor, muhalefeti suçluyor. Hatta gün geliyor, hızını alamayıp milletimizi bile suçluyor. Ancak başarısızlıklarıyla yüzleşmeyi ve gerçekleri görmeyi ısrarla reddediyor. Nitekim bu garip bakış açısının duayen ismi Sayın Erdoğan sarayında uçan Türkiye masallarıyla oyalanırken Türkiye’nin gerçekleri karşısında sesini çıkartan herkes ya yalancı ya terörist ya da hain ilan ediliyor. Ama biz artık şerbetlendik. Artık bu dümenleri tanıyoruz. Biz, bu utanmazlığı artık ezbere biliyoruz. Dün "milletin adamıyım" diyenlerin bugün millete nasıl sırt çevirdiğini tüm çıplaklığıyla görüyoruz. Onun için de artık şaşırmıyoruz.
MİLLET BİZİ ÇAĞIRIYOR, ONLARI DA DOĞAL OLARAK KAŞINTI TUTUYOR: Nitekim geçtiğimiz hafta Siirt ve Batman’daydım. Biliyorsunuz, bizim ilçe ziyaretlerimizi artık havuz medyası da yakından takip ediyor. Ama bunu, "acaba milletimiz ne diyormuş" diye öğrenip iktidarı milletin gerçekleriyle ilgili bilgilendirmek için yapmıyor. Onların misyonu başka. Malum, AK Parti ve küçük ortağı bizim milletimizle temasımızdan çok rahatsız. Millet bizi çağırıyor, onları da doğal olarak kaşıntı tutuyor. O nedenle bizim bu ziyaretlerimizi kendilerince baltalamak için her yolu deniyorlar.
HDP’Yİ PKK’NIN YANINDA KONUMLANDIRIYORUM: Gün oluyor, Cengiz İnşaat çalışanlarına para verip slogan attırıyorlar. Gün oluyor, esnafa önden insan yerleştirip propaganda yaptırıyorlar. Hatta gün oluyor, bizimle konuşan vatandaşlarımıza bile tebelleş oluyorlar. Havuz medyası da bunları çekebilmek için ortamda hazır bulunuyor. Yalnız bu sefer değişik bir şey oldu. Siirt’te, her zamanki AK Parti atraksiyonunun dışında, bu defa da bir HDP çalışanı ziyaret ettiğimiz bir esnafa gelip, "Burası Kürdistan" dedi. Birden İçişleri Bakanı ve küçük ortak mensupları, şoke olmuş bir biçimde feveran etmeye başladı. Nasıl olur da "Burası Kürdistan" dermiş. Niye şaşırıyorsunuz muhteremler? Söylesenize, neye şaşırıyorsunuz? Bu kişi, bir HDP çalışanı. Biz aylardır ne diyoruz? Bizzat bana sorulan bir soruya verdiğim cevap: HDP’yi PKK’nın yanında konumlandırıyorum. ‘HDP, PKK ile arasına mesafe koymalıdır’ diyoruz. "Kürdistan" söylemi kimin? Terör örgütünün. Dolayısıyla bu durumda bizim açımızdan şaşırtıcı bir şey yok. Ama işin asıl acınası tarafı ne, biliyor musunuz? Cumhur İttifakı mensupları, sırf bize sallayacaklar diye PKK’nın ajandasını Türkiye’nin gündemine taşıdılar. Cumadan beri, Kürdistan aşağı, Kürdistan yukarı. Siirt’teki Kürt’ün gündemi, yokluk, yoksulluk, işsizlikken bunlar, onu konuşacaklarına gidip Apo’nun gündemini konuşuyorlar. Mektup kardeşliği var ne yapalım, elbette öyle olacak. Batman’daki vatandaşımız ekmeğinin derdinde, tablet derdinde, geçim derdindeyken bunlar hamaset peşinde koşuyorlar. Yazıktır, günahtır.
SOYLU’NUN DA BU SİSTEMİN BİR PAYDAŞI OLDUĞUNU BU OLAYLA ÖĞRENMİŞ OLDUK: İnanamıyorum ben buna böyle bir cıvıklığa. Böyle bir akılsızlığa inanamıyorum. Sayın Bahçeli’yle Abdullah Öcalan arasındaki mektup arkadaşlığını zaten biliyorduk. Sayın Soylu’nun da bu sistemin bir paydaşı olduğunu bu olayla öğrenmiş olduk. Bu vesileyle bu arkadaşları terör örgütünün değirmenine su taşımaktan acilen vazgeçmeye ve PKK’nın değil, milletimizin gündemini konuşmaya davet ediyorum.
BUGÜN SİZİN ELİNİZE ZÜLFİKAR VERİLMİŞSE BUYURUN GELİN KAFAMI KESİN GÖRELİM: Biz, bambaşka bir siyasi partiyiz. Genellikle koptuğunuz bir yapıdan yeni bir siyasi oluşum kurarsanız, o koptuğunuz yapıya -Türkiye’deki alışkanlık bu- 24 saat söversiniz. Ama biz öyle değiliz. Biz, bugüne kadar ne Sayın Bahçeli’ye ne Milliyetçi Hareket Partisi mensuplarına saygısız, zora düşürecek, hakaret edecek, iftira atacak tek bir kelimenin sahibi olmadık. Korktuğumuzdan mı, hayır. Sadece bir fikrin temsilcisi olduğu iddia edilen o yapının mensuplarına, o fikre duyduğumuz saygıdan dolayı saygıyla davrandık. Onlar bu saygıyı asla göstermediler. Geçmişte söylenenlerin hiçbirini bugüne kadar hatırlatmadık. Ama kabadayılık yapan tosunlara buradan sesleniyorum. 2011’i hatırlayın. 2011’de ne yaşandı bu ülkede? Bizatihi Sayın Bahçeli’ye neler dendi bu ülkede? O kabadayılığı gösteremeyen ağzı dili lal olmuşlar. Doğru ya elinizde bilgisayar vardı. Bugün sizin elinize Zülfikar verilmişse buyurun gelin kesin kafamı görelim.
SENİNLE İLGİLENMİYORUZ: Ama ilginç olan şu; AK Parti’nin havuz medyası verdiğim cevabı yetersiz buldu. İçişleri Bakanı konuşuncaya kadar Milliyetçi Hareket Partisi mensuplarından tık yoktu. İçişleri Bakanı konuştu. Bu arkadaş da ha bire dedikodu yapıyor. Ordinaryüs Profesör İçişleri Bakanı. Laf var, icraat zero. İçişleri bakanları dedikodu yapmaz, muhterem. Benim üzerimden makamını, bizim üzerimizden makamını muhafaza etmek için atraksiyon yapıyorsun ama seninle ilgilenmiyoruz. Hele biri çıkmış kabristanı uygun görmüş. Sevgili kardeşim, ecel ne bir nefes evvel ne bir nefes sonra. Kabristanı Cenab’ı Hak uygun görmüşse seni de vesile kılıyorsa hoş gelişler ola. Ama car car konuşup, o kutlu fikrin, bu ülkenin kurucu fikrini yerlerde sürünmesine sebep olmanızı çok üzüntüyle karşılıyorum. Bir de bu arkadaşlar verdiğim cevabı yeterince sert bulmamış. Vah vah. Çok üzüldüm gerçekten.
İSTEDİKLERİ DÜMENİ ÇEVİRSİNLER: Buradan sizlerin aracılığıyla bir şeyin açıkça bilinmesini istiyorum. Onlar istedikleri dümeni çevirsinler, biz milletimizle buluşmaktan vazgeçmeyeceğiz. Onlar istedikleri kadar olay çıkartsınlar, biz Siirtlinin, Batmanlının derdini konuşmaya devam edeceğiz. Onlar istedikleri kadar milletimizi bölmeye çalışsınlar, biz birleştirmeyi sürdüreceğiz. Onlar istedikleri hamaseti yapsınlar, biz bu memlekette Kürt’le Türk’ün karşı karşıya getirilmesine paydaş olmayacağız. Kimse kusura bakmasın. Çünkü AK Parti, küçük ortak ve HDP duyulmasını istemiyor ama mesela lokanta işleten Siirtli esnaf kardeşim diyor ki "Bir hafta önce 18 litrelik bir teneke yağı 250 liraya alıyordum. Bu hafta 370 lira olmuş'. Mesela Kurtalanlı bir başka esnaf kardeşim diyor ki ‘Satış yok, masraf çok, aş yok. Yazık bu ülkeye, biz bitmişiz." Hatta bu arkadaşların büyük bir iştahla atladıkları malum konunun yaşandığı o dükkanda bulunan taşeron işçisi bir kardeşim diyor ki "Asgari ücretle çalışıyorum. Ailemi geçindiremiyorum. Bugün bana 2bin 800 lira veriyor. Ben ne yapacağım bu parayı? Biz de insanca yaşmak istiyoruz. 22 yıldır çalışıyorum, bir kere tatile çıkamadım. Kurtalan’dan çıkamıyorum. Ben insan değil miyim?" Peki havuz medyası bu kardeşimin derdini yayınlıyor mu? Tabii ki yayınlamıyor.
İKTİDAR OTURUP SEYRETTİ: AK Parti, bir taraftan dövizle ve yüksek maliyetlerle diğer taraftan da kuraklıkla ve zincir marketlerin tedarikçileri ile mücadele etmek zorunda kalan çiftçilerimizi yalnız, tarım sektörünü de sahipsiz bıraktı. Artık bu durum öyle bir noktaya geldi ki AK Parti’nin tarım politikası, âdeta bir tutarsızlık politikasına dönüştü. Mesela dünyada lider olduğumuz fındığa bakalım. Fındıkta hükûmetin açıkladığı 26 buçuk liralık fiyat, üreticinin maliyetinin bile altında kaldı. Bu da yetmezmiş gibi hükûmetin adeta teslim olduğu yabancı bir firma, çıktı, fiyatı 25 liraya çekti. Çiftçiyi ve üreticiyi koruması gereken iktidarın gıkı bile çıkmadı, çıkamadı. Yani en önemli tarım ürünlerimizden birinin fiyatında yabancı firmalar istedikleri gibi oynama yaparken iktidar oturup seyretti, bu vicdansızlığa yol verdi.
UÇAN KUŞ BİLE SUÇLU BİR TEK ONLAR SUÇSUZ: Buğday, arpa, mercimek ve nohut için de aynı şeyler geçerli. Her zaman olduğu gibi, bu ürünlerin alım fiyatları konusunda da uçan kuş bile suçlu, yine bir tek onlar suçsuz. Bu seferki bahaneleri de kuraklık oldu. Haydi kabul. Diyelim ki kuraklık üretime engel oldu. Peki o zaman bu kuraklık primleri nerede kaldı? Tam 5 ay geçti, primler yok. Ellerini vicdanlarına koyup da çiftçimizin hâlini bir türlü görmediler. Daha bu hafta Siirt’te bir çiftçi kardeşim söyledi. Kurtalan da kuraklık bölgesi olarak yardım kapsamına alınmış. Ama daha yardım ödemesi yapılmamış. Çiftçilerin hepsi bekliyor. Bölgedeki tarlaların yüzde 90’ı, bırakın ekilmeyi daha sürülmemiş bile. El insaf! Çiftçiye böyle zulüm olur mu? Böyle devlet yönetimi olur mu? Yazıktır, günahtır!
ZAMLARI ÖTELERSENİZ SONRA DÜNYANIN ZAMMINI VATANDAŞIN OMUZLARINA YÜKLERSİNİZ: Buradan iktidardakilere seslenmek istiyorum; en son devlete ait TÜRKŞEKER’e kesilen ceza var, bilmiyoruz sanmayın. Girdi maliyetlerindeki artış yüzünden fiyatlar artmasın diye TÜRKŞEKER’in zam yapmasına engel olarak ne yapmaya çalışıyorsunuz, anlamış değiliz. Pancar Kooperatifleri’ne ait olan şeker fabrikalarını da batırmaya mı çalışıyorsunuz? TÜRKŞEKER’in şeker fiyatlarını sübvanse etmesi, 3 milyar liradan fazla zarara neden oldu. Ne yazık ki bu zararın dönüp dolaşıp milletimize fatura edileceği de gün gibi ortada. Zamları bir kere ötelersiniz, iki kere ötelersiniz, ama sonra benzinde olduğu gibi bir kerede dünyanın zammını vatandaşın omuzlarına yüklersiniz.
AK PARTİ SİZİ YOKLUK İÇİNDE TUTMAK İSTİYOR: Çiftçi kardeşlerim, iktidar neden böyle yapıyor, biliyor musunuz? Çünkü AK Parti, sizi yokluk içinde tutmak istiyor. Çünkü siz yoksul ve muhtaç kaldıkça onlar, sizi suistimal ederek oylarınızı almayı kendilerine hak görüyor. Onlar sarayda sefa sürerken size yokluğu reva görüyor. Onlar kendi cebini doldururken sizi yoksulluğa mahkûm ediyor. Ama merak etmeyin, çok az kaldı. Sizler, bizim için önemlisiniz. Çünkü sizler, Türkiye için önemlisiniz. İhtiyaçlarınızı biliyoruz. Biz, sizleri, onlar gibi oy pusulası olarak görenlerden değiliz. Bizim için tarım, bir millî güvenlik meselesidir. O yüzden yetkiyi aldığımızda, tükettiğinden fazlasını üreten bir Türkiye’yi birlikte inşa edecek ve Allah’ın izniyle yaralarınızı saracağız. Hiç endişe etmeyin. İYİ Parti iktidarında, çiftçi iyileşecek, Türkiye iyileşecek!
İŞTE SİZE BÜYÜK EKONOMİST SAYIN ERDOĞAN’IN EKONOMİ VİZYONU, KISKANANLAR ÇATLASIN: Hatırlarsınız, Sayın Erdoğan, geçen senenin sonunda ekonomi reform paketini açıklarken akıl ve sağduyu gibi fiyat istikrarını da bir kenara koyduklarını söylemişti. Peki o günden bu yana ne oldu? Merkez Bankası Başkanı görevinden alındı, Hazine ve Maliye Bakanı’nı uzun süredir gören yok, enflasyon da aldı başını gidiyor. Ama hakkını yemeyelim. Dünyada bu akıl dolu stratejiyi uygulayarak ‘Fiyat istikrarını bir kenara koyuyoruz’ diyen başka ülkeler de var. Mesela Venezuela. Mesela Arjantin. Mesela İran. Mesela Sudan, Lübnan ve Surinam. Mesela Zimbabve, Etiyopya ve Angola. Listenin güzelliğine bakar mısınız? Her ülke, ekonomide başlı başına bir başarı hikayesi. İşte size, büyük ekonomist Sayın Erdoğan’ın ekonomi vizyonu. İşte size, AK Parti’nin ülkemizi soktuğu bir başka övünülesi liste. Kıskananlar çatlasın!
SENİN SANDIĞININ AKSİNE ENFLASYON, ÖYLE BİR KENARA KONULACAK KADAR ÖNEMSİZ BİR PROBLEM DEĞİLDİR: Sayın Erdoğan, görüyorum ki okulda bazı branş derslerini belli ki kopyayla geçmişsin. O nedenle sorumlu siyaset anlayışımız gereği, ekonomideki bazı temel olgularla ilgili seni aydınlatma ihtiyacı duyuyorum. Senin sandığının aksine enflasyon, öyle bir kenara konulacak kadar önemsiz bir problem değildir. Nedenlerini söyleyeyim: Yüksek enflasyon, en başta kaynak dağılımını olumsuz etkileyerek verimlilik kaybına yol açar. Fiyatların devamlı arttığı bir ekonomide, kaynaklarını en doğru şekilde nerede kullanacağını kestiremezsin. Nitekim bugün, ülkemizin en önemli problemlerinden biri olan düşük verimliliğin en önemli sebeplerinden biri de işte o nedenle yüksek enflasyondur. Senin Nobellik teorinin aksine yüksek enflasyon yüksek belirsizlik, yüksek belirsizlik de yüksek faiz oranı getirir. Yani enflasyon sebep, yüksek faiz de sonuç olur. Ama belki de en önemlisi, enflasyon gelir dağılımını olumsuz etkiler. Milleti fakirleştirir, daha mutsuz yapar.
ACINASI GAYRET: Maalesef Sayın Erdoğan’ın bu anlattıklarımı kavrayabileceğiyle ilgili şüphelerim var. Başarısız olduğu konularda kendisi, genellikle eleştirilere kulak vermek yerine muhalefetin çözümü olmadığı algısı yaratmaya çalışır. Ama bu acınası gayret, elbette bizim üzerimizde tutmuyor. Her zaman olduğu gibi, bu konuda da çalışmalarımızı yaptık.
MERKEZ BANKASI'NIN İTİBARINI DERHAL KAZANDIRACAĞIZ: İşte size, İYİ Parti’nin enflasyonla mücadele için çözümleri: Dünyada enflasyonu düşürmek isteyip de başaramayan tek bir ülke yok. Yeter ki enflasyonun vatandaşa, iş dünyasına, toplumsal uyuma, gelir dağılımına zararlarını anlatalım ve geniş bir mutabakat zemini oluşturalım. Bu mutabakata ilk olarak, hayat pahalılığını en fazla hisseden dar gelirli vatandaşlarımızı dahil edeceğiz. Bunun için de dar gelirli vatandaşlarımızın aldığı sosyal yardımları arttırırken kamu harcamalarındaki israfın önüne geçeceğiz. Kamudaki israfı engellediğimizde yüksek vergi oranları da düşecek. Daha düşük vergi oranlarıyla hem yüksek enflasyonun önüne geçeceğiz hem de vatandaşlarımızın alım gücünü arttıracağız. Merkez Bankası’na itibarını derhal yeniden kazandıracağız.”
Kaynak:
HABERE YORUM KAT
yorumlar onaylanmamaktadır.