ERDOĞAN: "3600 EK GÖSTERGE MESELESİNİ ÖNÜMÜZDEKİ YILIN SONUNA KADAR ÇÖZÜME KAVUŞTURMAYI PLANLIYORUZ"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Memur-Sen Büyük Türkiye Buluşması'nda yaptığı konuşmada, "Öğretmenlerimiz başta olmak üzere personelimizin önemli...
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Memur-Sen Büyük Türkiye Buluşması'nda yaptığı konuşmada, "Öğretmenlerimiz başta olmak üzere personelimizin önemli bir kısmını kapsayan 3600 ek gösterge meselesini önümüzdeki yılın sonuna kadar çözüme kavuşturmayı planlıyoruz. Yıllar önce sözünü verdiğimiz ve hazırlıklarını başlattığımız 3600 ek gösterge meselesini sahiplenmeye çalışan CHP gibi fırsatçılar olduğunu da görüyoruz" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul Kongre Merkezi'nde yapılan Memur-Sen Büyük Türkiye Buluşması’nda konuştu. Erdoğan, Çanakkale'deki 18 Mart Köprüsü'nün yap-işlet-devret modeliyle yapıldığını hatırlattı ve "Biz bu noktada ekonominin kitabını yazdık, yazmaya devam ediyoruz" dedi.
Erdoğan şu mesajları verdi:
"ÜLKENİN GERİ KALMASI PAHASINA VESAYETE ARKA ÇIKANLARIN MİLLETİMİZE VERDİKLERİ ZARARIN..."
"Buradaki dostlarımızın hemen hepsi, Türkiye’nin 19 yıl önceki halini gayet iyi hatırlıyor. Çoğu arkadaşımız, 28 Şubat döneminin meşum günlerini ya memur ya öğretmen ya da üniversite öğrencisi olarak bizzat tecrübe etti. Aramızda sakalından dolayı tahkikata uğrayanlar, baş örtüsünden dolayı okulundan atılanlar, fikirlerinden dolayı soruşturma geçirenler, kimliğinden dolayı sürgüne gönderilenler oldu. İrtica ile mücadele kılıfı altında, aralarında kamu görevlilerinin de bulunduğu yaklaşık 6 milyon insanımız, vesayetçiler tarafından fişlendi. Sadece Milli Eğitim’de 33 bin öğretmen disiplin soruşturmasına uğrarken 11 bin 890 öğretmen disiplin cezası aldı. 11 bin öğretmen de istifa ettirildi. Devlet kurumlarında çalışan tüm baş örtülü hanım kardeşimiz, inançlarıyla meslekleri arasında tercih yapmaya zorlandı. Bürokrasi yanında ekonomiden siyasete, sivil toplumdan günlük hayata kadar her alanda milletimiz çok ağır baskılarla maddi manevi kayıplarla karşılaştı. Milletin inancıyla, değerleriyle, kültürüyle kavgalı darbeci zihniyetin Türkiye ekonomisine verdiği zarar, 300 milyar doların üzerindedir. Ülkenin geri kalması pahasına vesayete arka çıkanların milletimize verdikleri zararın hesabını tutmak dahi mümkün değil.
"BAY KEMAL TEHDİT EDİYOR"
Bu faşist zihniyetin mesleki eğitim başta olmak üzere eğitim sistemimizde yaptığı tahribatın etkilerini ortadan kaldırmak için halen uğraşıyoruz. AK Parti Türkiye’sinde doğan ya da büyüyen gençlerimiz, milletimizin maruz kaldığı bu baskıları anlatmakta haklı olarak zorlanıyor. Bay Kemal tehdit ediyor. Öğretmenleri tehdit ediyor, subayları tehdit ediyor, polisleri tehdit ediyor, hangi memur sınıfında kardeşlerimiz varsa sıradan hepsini tehdit ediyor. Ama bilmiyor ki benim memur kardeşlerim, kamu görevlilerim bunlara pabucu bırakmayacak. Tüm bunlar ve çok daha fazlası, daha 20-25 yıl öncesine kadar milletimizin gerçekleriydi. Milletimizin desteğiyle başlattığımız demokrasi ve kalkınma mücadelesini işte böyle sıkıntılı bir zeminde yürüttük.
“EKONOMİNİN KİTABINI YAZDIK, YAZMAYA DEVAM EDİYORUZ”
Dün Çanakkale’deydik ve Çanakkale’de 18 Mart Köprüsü’nün son tabliyesinin elhamdülillah vidalarını sıktık. Karadan karaya, 4 bin 200 metre uzunluğundaki devasa köprüyü inşallah 18 Mart’a ulaşmadan açacağız. Bu köprüden 6 dakikada karşıdan karşıya geçeceğiz. Peki bu nasıl yapıldı, bu parayı nereden buldunuz? Burası 2 milyar 400 milyon avroya çıkmış olan bir köprü. Ve bunu biz yap-işlet-devretle yaptık. İnşallah 12 yıl sonra bu köprü devlete, millete kalacak. Ama bunların kafası buna basmaz. ‘Nasıl yaptınız bunu’ diyor. İşte böyle yaptık. Türk firmalarıyla Kore iş birliğiyle yaptık. Birçok yatırımlarımızı böyle gerçekleştirdik. Hâlâ gerçekleştiriyoruz. Ve şu anda burada 5 bin kişi çalışıyor. ‘Millet aç’ diyor. Bu 5 bin kişi burada çalışıyor ve buradan hepsi ücretlerini alıyor. Bu mesele, ekonomide kafanız nasıl çalışıyor, ona bakıyor. Biz, bu noktada ekonominin kitabını yazdık, yazmaya devam ediyoruz. 19 yıldır Türkiye’nin dört bir yanında eğer yollar yapılıyorsa, 6 bin 100 kilometreden bu yolları aldık ve bu yolları biz 28 bin kilometreye çıkardıysak bu, ‘iş bilenin, kılıç kuşananın’ anlayışıyla oldu. Eğitimde aynı şeyleri yaptık. Okullarımızın halini biliyorsunuz. Kitabımız yoktu, hatırlayın. Kırtasiyeci dükkanından kitap alamazdık, o günleri yaşadık. Geldik, ‘Biz sıralarımızın üzerine kitaplarımızı koyacağız ve yavrularımız ücretsiz olarak okullarını okuyacaklar’ dedik.
Hani, ‘Amcanızı dinleyin, amcanız size neler yapacak’ diyor ya… Siz neler yaptınız ki. Şu anda belediyelerde benim tüm vatandaşlarımı sokağa atan sizsiniz. Belediyelerimizde işçilerimizi sokağa koyan sizsiniz. Hani atmayacaktınız, hani kimseyi kapıya koymayacaktınız? Hepsi yalan. Akşam yalan, sabah yalan.
“NE İŞİN VAR SENİN ORADA”
Türkiye’ye ve aziz milletimize hizmet yolculuğumuzda gizli açık pek çok engelleme girişimine muhatap olduk. Gezi olaylarında Bay Kemal Taksim’de değil miydi? Ne işin vardı senin orada? Çünkü o da Gezi’ci. Bunlar değil miydi, Bezm-i Alem Valide Sultan Cami’nin içine bira kutularıyla girenler. Bezm-i Alem Valide Sultan Cami’nden Başbakanlık Ofisi’ne loderle kanal açarak gidenler bunlar değil miydi? Bunlar tahribat yapar, biz ise iş yaparız. Bunların dikili ağacı yok ama biz sürekli eğitimde, sağlıkta, adalette, emniyette, enerjide, tarımda sürekli olarak üretiyoruz. Devletin içine çöreklenmiş, millete tepeden bakan, milli iradeyi hiçe sayan jakobenlerin direnciyle hep karşılaştık. İçerideki vesayet odaklarıyla beraber Türkiye’nin güçlenmesini istemeyen hasımlarımızın operasyonlarına maruz kaldık. Onlar Gezi Olayları’nda AKM’nin gövdesine teröristlerin dev posterlerini astılar, biz ‘AKM’yi yıkacak, yeniden muhteşem bir opera binası olarak burayı yapacağız’ dedik. 4,5 yılda opera binası olarak AKM’yi yaptık mı, yaptık. Taksim Cami’ni yaptık mı, yaptık. Bizim işimiz yapmak, bunların işi yıkmak.
“SAVUNMA SANAYİMİZ BİZ GELDİĞİMİZDE YÜZDE 20 YERLİYDİ, ŞİMDİ YÜZDE 80 YERLİ”
İçeriden ve dışarıdan gelen hiçbir baskıya teslim olmadık. Demokrasimizi, darbe ve vesayet tehditlerine rağmen güçlendirdik. Ekonomimizi, çalışmadan zenginleşmeyi alışkanlık haline getirmiş bir avuç elite rağmen büyüttük. Savunma sanayimiz, biz geldiğimizde yüzde 20 yerliydi, şimdi yüzde 80 yerli. Şu anda İHA’larımız var mı, var. SİHA’larımız var mı, var. Şimdi bir üst segmente çıktık artık, Akıncılarımız da var. Cudi’de, Gabar’da, Tendürek’te, Bestler Deresi’nde teröristleri bugün yok ediyorsak işte bunlarla yok ediyoruz. Hem içeride hem sınırımızın dışında. Savunma sanayimizi, bizi kendilerine bağımlı bırakmak isteyen küresel çetelere rağmen devler ligine taşıdık. Üretimimizi hiçbir riske girmeden, milletin sırtından palazlanmaya alışmış asalaklara rağmen artırdık. Hak ve özgürlükleri, bu ülkeyi kendi tapulu malı gibi gören azgın azınlığa rağmen genişlettik. Diplomasimizi, özellikle bürokratik oligarşinin engelleme teşebbüslerine rağmen millileştirdik. Milletimizle sırt sırta verdiğimiz mücadele sayesinde 28 Şubat döneminin enkazını ortadan kaldırmanın yanı sıra ülkemize çağ atlattık. Ekonomide, eğitimde, savunmada, adalette, enerjide, sağlıkta, terörle mücadelede, güvenlikte, demokraside bizden önce yapılanların tamamını üçe, beşe, ona katlayan başarılara imza attık.
“SEN BİR KADINSIN, O KÜFRÜ NASIL YAPIYORSUN”
Sabotaj siyasetinin kaptan köşkünde, uzunca bir süredir hep olduğu gibi yine CHP bulunuyor. Yabancılarıyla, yancılarıyla birlikte milli kalkınma projelerimizi engellemeye çalışmaktan şehit yakınlarına galiz hakaretler yağdırmaya kadar her türlü rezilliği sergiliyorlar. Dün 27 Mayıs’a giden yolu yalan ve provokasyonlarıyla döşeyenler, bugün de aynısını çok daha pervasız bir şekilde yapmak için çırpınıyorlar. Sandıkta milletten yediği tokadın rövanşını öğretmeninden hakimine, polisinden esnafına, çiftçisinden şehit yakını ve gaziye kadar ülkesine hizmet eden herkesi tehdit ederek almaya çalışan kirli bir zihniyetle karşı karşıyayız. Bir kadın genel başkana, parlamentonun çatısı altında küfretmek yakışır mı? Sen bir kadınsın, o küfrü nasıl yapıyorsun? Ama şunu bil ki bu millet, kime neyi yakıştıracağını çok iyi biliyor. Üstelik bunu öyle omurgasız, öyle ahlaksız bir şekilde yapıyorlar ki inanın Türk siyaseti adına biz hicap duyuyoruz. Mesela seçim döneminde meydanlarda ‘Namus sözü’ diyerek ne taahhüt etmişlerse belediyelerinde tam tersini yaptılar. ‘Kimsenin ekmeğiyle oynamayacağız’ diye verdikleri namus sözünü yerel yönetimlerde son yılların en büyük personel kıyımına imza atarak çiğnediler.
“MİLLETİMİZİ BU ZİHNİYETİN İNSAFINA İNŞALLAH BIRAKMAYACAĞIZ”
Vakıfları, dernekleri, sivil toplum faaliyetlerini hedef alan 28 Şubat artığı uygulamaları yeniden hortlattılar. Seçimden önce ‘Liyakati esas alacağız’ diye ahkam kestiler, seçimden sonra belediye kadrolarını bölücü terör örgütünün uzantıları başta olmak üzere yandaşlarına peşkeş çektiler. Yaptıkları kepazeliği de utanmadan, milletin yüzüne bakarak en yetkili ağızlardan itiraf ettiler. Kendileriyle aynı ideolojik çizgidekiler dışında hiçbir sendikanın, hiçbir gönüllü kuruluşun etki alanlarında faaliyet yürütmesine izin vermediler. İşçinin, emekçinin, memurun hakkını savunacak, hukuksuzluğa karşı çıkacak, bunların zulümlerine dur diyecek hiçbir yapının yanlarında yörelerinde varlık göstermesine imkan tanımadılar. Esasında bu zihniyet, belediyelerde son 2,5 yılda ortaya koyduğu yaklaşım ve uygulamalarla nasıl bir ülke, nasıl bir yönetim hedeflediğini açık bir şekilde göstermiştir. Artık şu gerçekleri hepimiz çok daha iyi görüyoruz. Bunların hayalindeki Türkiye, baskının, diktanın, faşizmin kol gezdiği, farklılıklara tahammül edilmediği bir ülkedir. Bunların hayalindeki Türkiye, tıpkı tek parti dönemindeki gibi milletin değerlerinin aşağılandığı bir ülkedir. Bunların hayalindeki Türkiye, insanımızın öz yurdunda parya muamelesi gördüğü bir ülkedir. Bunların hayalindeki Türkiye, ekonomisi IMF komiserleriyle yönetilen, savunması dışa bağımlı, üretmeyen, büyümeyen bir ülkedir. Bunların hayalindeki Türkiye, bölücü terörle mücadele yerine teröristle komşu olmayı tercih eden bir ülkedir. Bunların hayalindeki Türkiye, milli çıkarlarını bile savunmaktan aciz, özgüven yoksunu, itibarsız, pespaye bir ülkedir. Bunların hayalindeki Türkiye, Batı başkentlerinin müstemlekesi haline gelmiş, ekonomik bağımsızlığı bir ülkedir. Bunların tek vaadi, kendilerinin de sık sık ifade ettikleri gibi eski Türkiye’yi tüm çarpıklıklarıyla yeniden hortlatmaktır. Hep birlikte yürüttüğümüz hak ve hakikat mücadelesini sonuna kadar sürdürerek, milletimizi bu zihniyetin insafına inşallah bırakmayacağız.
“3600 EK GÖSTERGE MESELESİNİ ÖNÜMÜZDEKİ YILIN SONUNA KADAR ÇÖZÜME KAVUŞTURMAYI PLANLIYORUZ”
Hamdolsun bugüne kadar sabit ücretle çalışan kardeşlerimizi enflasyona ezdirmedik, bundan sonra da ezdirmeyeceğiz. Kamu görevlilerimizin maaşlarıyla beraber, özlük haklarının genişletilmesi için pek çok olumlu adım attık. Toplu görüşme ve sözleşme süreçlerinde memurlarımızın tüm taleplerini eldeki imkanlar çerçevesinde daima dikkate aldık. Şöyle bir geriye dönüp baktığımızda, bu doğrultuda hiç de azımsanamayacak bir mesafe kat ettiğimizi görüyoruz. Kamu görevlilerimizin toplu sözleşme hakkını anayasal güvenceye biz kavuşturduk. Toplu sözleşmede anlaşmazlık yaşanması halinde başvurulacak mekanizmaları biz oluşturduk. Disiplin kurullarında sendika temsilcilerine yer vermenin yanında disiplin cezalarına yargı yolunu biz açtık. Geçici personel statüsünü sözleşmeliye biz dönüştürdük ve kendilerine sendikaya üye olabilme hakkı tanıdık. Çeşitli dönemlerde 280 bin sözleşmeli personeli kadroya geçirdik. Kılık kıyafet yasaklarını kaldırmakla kalmadık, inanç özgürlüğü ve haklarıyla ilgili güvenceler getirdik. Maaş promosyonlarının doğrudan personele ödenmesini temin ederek kamu görevlilerimize ek gelir sağladık. Emekli kamu görevlilerine maaş promosyonundan bayram ikramiyelerine kadar pek çok destek verdik. İzin süreleri ve kapsamıyla ilgili sıkıntıları çözdük. Sicil notu ve sicil raporu gibi objektiflikten uzak uygulamaları kaldırdık. Engellilere ve devlet korumasında yetişen evlatlarımıza verilen kamuda istihdam hakkının düzenli bir şekilde işletilmesini temine ettik. Bu kapsamda öğretmenlerimiz başta olmak üzere personelimizin önemli bir kısmını kapsayan 3600 ek gösterge meselesini önümüzdeki yılın sonuna kadar çözüme kavuşturmayı planlıyoruz. Memur-Sen’in bu konunun neticelendirilmesi hususunda gösterdiği gayretin yakın takipçisiyiz. Yıllar önce sözünü verdiğimiz ve hazırlıklarını başlattığımız 3600 ek gösterge meselesini sahiplenmeye çalışan CHP gibi fırsatçılar olduğunu da görüyoruz."
Kaynak:
HABERE YORUM KAT
yorumlar onaylanmamaktadır.