Faik Öztrak:“Büyük Bir Döviz Krizine Doğru Koşar Adım Gidiyoruz”
Faik Öztrak:“Büyük Bir Döviz Krizine Doğru Koşar Adım Gidiyoruz”
Dün, Büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Benim doğum günümdür” dediği, yok edilmek istenen bir ulusun, emperyalizme karşı, en haklı, en şanlı, en onurlu mücadelesini başlattığı, 19 Mayıs 1919’un 103. yıl dönümüydü. Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramını, tüm yurtta büyük bir coşkuyla kutladık.
KURTULUŞU SARAYLARDA DEĞİL, MİLLETİMİZİN SİNESİNDE ARADI
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, kurtuluşu saraylarda değil, milletimizin tertemiz sinesinde arayanlarla birlikte, harekete geçip Samsun’a ayak bastığı bugünü, istiklalimizi ve Cumhuriyetimizi, ilelebet muhafaza ve müdafaa etme görevini verdiği gençlerimize bayram olarak armağan etmiştir. Büyük önder, gençlerine umut veremeyen bir ülkenin, geleceğine de asla umutla bakamayacağını görmüştür.
UCUBE REJİM GENÇLERİN GÜLÜŞÜNÜ ÇALDI
19 Mayısın 103. yıl dönümünde, bu beceriksiz yönetimin elinde gençlerimiz işsizdir. TÜİK’in makyajlı verilerine göre dahi; bu ülkede çalışmayan, okumayan üç milyon genç vardır. Taşı sıksa suyunu çıkaracak gençlerimiz, ev genci olmuş, ailelerinin eline bakmaktadırlar. Ev genci sayısı itibariyle, üyesi olduğumuz Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı içerisinde, Kolombiya’nın ardından, ikinciyiz. Bu ülkede analar, babalar, “Yeter ki evladım okusun” diye yemiyor, evlatlarına yediriyor. Giymiyor evlatlarına giydiriyor. Okutuyor. Ama üniversite mezunları da iş bulamıyor artık. Her 100 işsizden 27’si üniversite mezunu. Üniversiteli işsiz sayısı, 1 milyonun üzerinde. TÜİK verileriyle 2021 yılında, 18-24 yaş arasındaki gençlerin beşte biri mutsuz. Oysa dört yıl önce, 2017’de, gençlerin onda biri kendini mutsuz sayıyordu. Ucube saray rejimi fiilen hayata geçtikten sonra, 4 yılda, ülkemizde mutsuz gençlerimizin oranı, ikiye katlanmış. Ucube saray rejimi, gençlerimizin neşesini, gülüşünü ve mutluluğunu çalıp götürmüş. Bugün ülkemizde her 100 gençten 8’i, eğitimini yarıda bırakıyor. Eğitimden uzaklaşan gençlerimizin yarısı, ekonomik sıkıntılar nedeniyle okulunu bırakıyor. Bu ucube yönetim insan sermayemizi yok yere tüketiyor. Çalışabilen şanslı gençlerimizi de, aldığı ücret ve maaşlar mutlu etmiyor. 2017’de, çalışan her 100 gençten 31’i kazancından mutsuz iken, 2021’de çalışan her 100 gençten 38’i kazandığıyla mutlu olamıyor.
AYDA 28 BİN 555 LİRAYI ÜLKEMİZDE KAÇ KİŞİ ÖDEYEBİLİR
Erdoğan şahsım hükümeti, ülkeyi çok kötü yönetti. Paramızı pul etti. Milletimizi hayat pahalılığına ezdirdi. Bu koşullarda, gençlerimiz nasıl evlenecek, nasıl yeni bir hayat kuracak kara kara düşünüyor. Karı koca çalışan genç bir çiftin, bir ev, bir araba alması artık hayal oldu. Ama iş başındaki hükümet, milleti unutmuş, gençlerin halini görmüyor. İşte uçan konut fiyatlarını düşürmek için çıkardıkları son paket. İlk defa ev alacaklara, 0,99 faizle 10 yıl vadeyle 2 milyon lira kredi. Siz bunun aylık geri ödemesini hesapladınız mı? Allah aşkına! Ayda 28 bin 555 liralık kredi taksitini, ülkemizde kaç tane genç ödeyebilir? Bunu ödese ödese dolar, avro kazanan yabancılar öder.
TÜRKİYE’Yİ BARINMA KRİZİNİN KUCAĞINA ATIYORLAR
İnşaat maliyetleri uçmuş. Eldeki konut sayısı azalmış. Sen kredi vererek, yabancılara konut satanlara teşvik vererek, Türk vatandaşlığını yabancıya eşantiyon diye vererek, talebi azdırıyorsun. Bu cahillik neticesinde, daha kredinin lafı duyulur duyulmaz konut fiyatlarına zam yağdı. “Fiyat düşüreceğiz” diye yola çıkan iş bilmezler, konut fiyatlarını bu sefer roket gibi uçurdu. Milletin sesine kulak vermiyorlar. Metal yorgunu kadrolarıyla, çözüm üretemiyorlar. Milleti bırakmışlar, birkaç yandaşın peşine takılmışlar, Türkiye’yi büyük bir barınma krizinin kucağına atıyorlar.
GELECEĞİ GENÇLERİMİZLE İNŞA EDECEĞİZ
Ama bu topraklarda umutsuzluğa yer yok! Biz; “Umutsuz durumlar yoktur. Umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim” diyen, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisiyiz. Cumhuriyet Halk Partisi’nin olduğu yerde, her zaman umut vardır. Gelecek vardır. Geleceğimizi gençlerimizle beraber inşa etmeye kararlıyız.
SEN ÖZÜR DİLEME ESNAF KARDEŞİM, SEBEP OLANLAR DİLESİN
Beceriksiz, ehliyetsiz Saray kadrolarının elinde, ülkemiz sadece barınma kriziyle değil; çok ciddi bir gıda ve açlık kriziyle de karşı karşıya… İstanbul’un bazı ilçelerinde ekmek fiyatı 4,5 lirayı buldu. Bir litre karton süt, 20 lira oldu. Bakkaldan süt alıyorsunuz, “Ne kadar?” diye soruyorsunuz, bakkal, “Çok özür dilerim, 20 lira oldu” diyor. Sen niye özür diliyorsun be esnaf kardeşim? Özür dilemesi gereken sen değilsin. Özür dilemesi gerekenler, “Manda yoğurduna, Kestane Balı, Medine Hurması, Yulaf ezmesi” katıp, akşamları afiyetle mideye indirirken, vatandaşlarımızı bir litre süt bile alamaz hale getirenlerdir.
MUTFAKLARI YAZ MEVSİMİ DE KURTARMAYACAK
Bu yıl mutfakları yaz mevsimi de kurtaramayacak. Ucuz sebze, meyve artık hepten hayal oldu. TÜİK’in son açıkladığı makyajlı istatistiklere göre dahi, tarım ürünlerinde üretici fiyatları, Nisan’da sadece tek bir ayda yüzde 18 artmış, son bir yıldaki artış ise yüzde 119 artmış. Ama bugün millete yansıyan gıda enflasyonu yüzde 91. Yani heybede daha çok turp var. Maliyet enflasyonunda şampiyonluk, baklagiller, tahıllar gibi bitkisel ürünlerde. Buradaki fiyat artışları yüzde 191. Son bir yılda, DAP gübresi yüzde 205, ÜRE gübresi yüzde 293 zam gördü. Traktöre konacak mazotun fiyatı yüzde 240 arttı. Akaryakıta hala zam üstüne zam geliyor. Bugün İstanbul’da benzinin litresi 23 lira 86 kuruşa çıktı 24 liraya dayandı. Sadece çiftçi değil, besici ve süt üreticisi de zamların altında eziliyor. Besi yemi de, süt yemi de son bir yılda yüzde 134 zamlandı. Bugün bir litre sütün raftaki fiyatı 20 lirayı geçtiyse, çiftçi üretemez hale geldiyse, bir kilo kıyma 150 lirayı bulduysa, bunun hesabı, bakkaldan, kasaptan, esnaftan, tüccardan, manavdan, çiftçiden değil, çiftçiye kanunla vermeyi taahhüt ettiği desteğin, bugüne kadar yarısını bile vermeyen, yanlış politikalarıyla milli paramızı pul eden, Erdoğan Şahsım hükümetlerinden sorulmalıdır.
BUĞDAYDA TABAN FİYAT EN AZ 7,5 LİRA OLMALI
Mayıs ayının üçte ikisi geçti. Çukurova bölgesinde buğday hasadı başladı, başlayacak. Ama ortada buğday taban fiyatı yok. Geçtiğimiz yıl yaşadığımız sıkıntılar ortada. Bu hükümet çiftçiden buğdayın tonunu 2250 liraya satın aldı. Sonra o buğdayı alan aynı Toprak Mahsulleri Ofisi, aynı hükümet buğdayın tonunu dışarıdan 6700 liraya ithal etti. Kendi çiftçisine verdiğinin üç katını başka ülkelerin çiftçisine verdi. Bugün mevcut dolar kuruyla buğdayın ithal fiyatı 7140 lira. Çiftçimizin kazanması, borçlarını kapatıp, seneye de tarlasını ekebilmesi için, buğdayda taban fiyatı en az 7,5 lira olmalıdır. Artık hükümet eve deli; ele iyi olmayı bırakmalıdır. Ayrıca, kuru alanlarda üreticinin ekmeye devam edebilmesi için, bu arazilerde çiftçiye verilen prim diğer arazilerde verilenlerden çok daha yüksek olmalıdır.
ELİN ÇİFTÇİSİNİ DEĞİL, BU TOPRAKLARIN ÇİFTÇİSİNİ YAŞATIN
Çay üreticisine verdiğiniz taban fiyat maalesef tavan fiyat oldu. Özel fabrikalar yarı fiyatına çay alıyor. Biran önce çayda taban fiyatını gerçekten en düşük fiyat haline getirecek önlemleri alın. Bırakın el iyisi olmayı, bırakın başka ülkelerin çiftçisini sevindirmeyi, bu toprakların çiftçisini yaşatın.
KENDİ İNSANINA GADDAR, FAİZ LOBİSİNE MÜŞFİK
Biz Erdoğan Şahsım Hükümetine, boşuna el iyisi demiyoruz. Bunlar; kendi gencine, kendi esnafına, kendi çiftçisine, kendi emekçisine, kendi emeklisine olabildiğince gaddar. Elin gencine, elin çiftçisine, Londra’daki bir avuç faiz lobisine, beşli çetelerine de alabildiğine müşfik.
4 AYDA 104 MİLYAR LİRALIK FAİZ FATURASI
İlk dört ayda, bu ülkenin çiftçisine, besicisine verdikleri toplam destek, 15 milyar 636 milyon lira. Ama aynı dönemde dövize endeksli mevduat sahiplerini, kur hareketlerinden korumak için bütçeden verdikleri para, 16 milyar 256 milyon lira. Buna bir de vazgeçtikleri 10 milyar liralık vergi tahsilatını da ekleyin. Bu yılın ilk dört ayında çiftçiye verdiklerinin 2 katını tek bir kalemde, bir avuç mevduat sahibine verdiler. Yine dört ayda, milletin alın terinden toplanan vergilerle, faiz lobilerine ödedikleri para 103 milyar 973 milyon 521 bin lira. Tekrar ediyorum: 103 milyar 973 milyon 521 bin lirayı faizcinin, bir avuç tefecinin cebine kodular.
TEK AYDA 50 MİLYAR LİRALIK AÇIK
Bu ucube hükümet, sadece vatandaşın bütçesini değil, devletin bütçesini de dikiş tutmaz hale getirdi. Bütçe, tek bir ayda 50 milyar lira açık vermiş. Bu, Nisan ayları itibariyle en yüksek bütçe açığı. Korkunç bir rekor…
EKONOMİ BİLİMİNİN KÖKÜNE KİBRİT SUYU
Ekonomi biliminin köküne kibrit suyu döken Saray ve şürekâsı, Nasreddin Hoca fıkrasına benzeyen, sözde bir modelle, Türkiye ekonomisini perişan etti. Güya faizler inecek, döviz kuru artacak, ihracat şahlanacak, cari açık kapanacak, rezervler artacak, döviz kuru düşecek, enflasyon da gerileyecekti… Sonuç ne oldu? Merkez Bankasının önce kasasını boşalttılar. Yetmedi faizi indirdiler. Milli paramızı pul ettiler. Buna rağmen faizleri indirdiler cari açık rekorlar kırdı. Orta Vadeli Programda, yılın tamamı için öngörülen cari açığa, Nisan ayında ulaştılar. Sadece cari açığın finansmanı için, 8 milyar dolara yakın rezervimizi erittiler.
PARASI EN ÇOK DEĞER KAYBEDEN, RİSKİ EN ÇOK ARTAN TÜRKİYE
Aslında ortada ne model var, ne de tedbir var. Böyle ne faizler düşer, ne enflasyon düşer. Ortada sadece pansuman var, sadece yama var. Doların yeşilini görünce gözleri parlayan Nebati Bakan’ın, “Türk Lirası en düşük seviyesinde, daha fazla ineceği bir yer yok” demesinin üzerinden bu yana, 5 ayda, Türk lirası Dolar karşısında yüzde 7 değer yitirdi. Son bir yılda benzer ülkeler içerisinde, parası dolar karşısında en çok değer yitiren ülke Türkiye oldu. Türkiye’nin Kredi Temerrüt Risk Primi 700’ün üzerine çıktı. Risk primi en çok artan ülke biz olduk. Savaştaki Rusya’nın ardından riski en yüksek ikinci ülkeyiz.
KKM’DEN 18 GÜNDE 18 MİLYAR LİRALIK YÜK
Türk Lirasındaki değer kaybı hızlandıkça, mali dengeler üzerindeki yükler de artıyor. Sadece Mayıs ayının ilk 18 günündeki devalüasyon nedeniyle, dövize endeksli mevduatlardan gelecek olan kamu zararı, 18 milyar 694 milyon lira. Bu para bütçeden ve Merkez Bankası’nın kasasından çıkacak. Buna ilk 4 aydaki dahil değil.
BÜYÜK BİR DÖVİZ KRİZİNE DOĞRU KOŞAR ADIM GİDİYORUZ
Türkiye, ikiz açık dediğimiz “cari açık” ve “bütçe açığıyla”, büyük bir döviz krizine doğru, koşar adım ilerliyor. Kayınpeder ve damat, 128 milyar doları buharlaştırmışlardı. Bugün artık kasada merkez bankasına ait tek bir sent kalmadı. Döviz kasasının borcu, döviz kasasının alacağını kat be kat aştı.
İNGİLTERE’DE ALTININI SATAN HANGİ MERKEZ BANKASI?
Dün yabancı bir haber ajansında, yabancı bir Merkez Bankası’nın, İngiltere Merkez Bankası nezdinde tuttuğu altınlarından yüklü bir satışı yapmış olabileceği yazıldı, çizildi. Bu hangi Merkez Bankası? Biz Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın da, İngiltere Merkez Bankası nezdinde tuttuğu, yaklaşık 4 milyar dolarlık altını olduğunu biliyoruz. Eğer bu altınlar da gizli, saklı satılmaya başladıysa, yandı gülüm keten helva… 128 milyar doları arka kapıdan buharlaştıranlardan, bu konuda mutlaka bir açıklama yapmalarını bekliyoruz.
BU HÜKÜMETTE AKILSIZLIK BİR DEĞİL, BİN DEĞİL
Fransız yazar Honore de Balzac’ın dediği gibi; “Akılsız insanlar, güzel topraklardan beslenen zararlı otlara benzer.” Saray Hükümetinin akıldan azadeliği de bu güzel toprakları zararlı bir ot gibi sardı. Ülkemizin bereketini kaçırdı. Ama bunlardaki akılsızlık bir değil, yüz değil, bin değil… Bir kuru inat uğruna, eşi, dostu zengin etmek uğruna, imar planlarında bile yer almayan bir proje için, Atatürk Havalimanı’nın pistlerini kırmaya başladılar.
DEVLET İHTİMALLE DEĞİL AKIL VE BİLİMLE YÖNETİLİR
Ama dün akşam Sarayın kibirlisi gençlerle yaptığı toplantıda çıktı, “Bir ihtimal pistleri kaldırmayacağız” dedi. Şecaat arz ederken, sirkatin söylemek işte budur. Erdoğan’ın bu yıkım işine nasıl plansız, programsız giriştiklerini nasıl itiraf ettiğini gördük. Devlet ihtimalle yönetilmez. Akılla ve bilimle yönetilir. Bunlarda akıl olsa, izan olsa milleti perişan ettikten sonra, bir de üstüne çıkıp, “Ekonomide son iki yılda gösterdiğimiz büyük başarı tüm dünya tarafından takdir ediliyor” demezler. Millet ekmek kuyruklarındaymış, et alamaz hale gelmiş, bebekler süt içemiyormuş, çocuklar beslenemedikleri için kansız kalıyormuş, millet faturalarını ödeyemiyormuş, elektriksiz kalıyormuş, ne gam… Nebati Bakan için bunların hiç bir önemi yok. Yeter ki sarayın kibirlisinin yüzünü güldürebilsin…
MİLLETİMİZ ENFLASYONUN SEBEBİNİN HÜKÜMET OLDUĞUNU BİLİYOR
Bu bilgisiz, beceriksiz yönetim, ne paramızın pul olmasını önleyebilir, ne de enflasyonu dengeleyebilir, milletin yarasına falan hiçbir şekilde merhem olamaz. Sorunun sebebi olanlar çözümün adresi olamazlar çünkü. İPSOS ’un 11 ayrı ülkede yaptığı anketin sonuçları ortada. Milletimizin yüzde 80’i yaşadığı ekonomik sorunların sebebinin, hükümetin izlediği ekonomi politikaları olduğunu söylüyor. Anket yapılan 11 ülke içinde enflasyonun sorumlusu olarak, ülkeyi yöneten hükümeti gören vatandaş sayısının en yüksek olduğu ülke Türkiye. Biz hep söylüyoruz. Milletimiz olan biteni görüyor. Yapılanlara notunu da veriyor.
KENDİ KOKUSUYLA MEST OLMUŞ MİSK KEÇİSİ
Ülkeyi yönettiğini iddia edenler, kendi kokularıyla mest olmuş misk keçisi gibi, attıkları imzaları bile artık hatırlamaz hale geldiler. Erdoğan, Genel Başkanımızın SADAT’ın kapısına dayanıp, “Sandığa sonuna kadar sahip çıkacağız, SADAT’çılarınıza pabuç bırakacak değiliz” demesi üzerine birkaç gün önce çıktı, “SADAT yöneticileriyle uzaktan yakından alakası olmadığını” söyledi. Güzel…
RESMİ GAZETE ERDOĞAN’I YALANLIYOR
Ama bu elimde gördüğünüz, Cumhurbaşkanı Kararı öyle demiyor. Karar, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı Politika Kurulu’na yaptığı atamalara ilişkin. 8 Ekim 2018 tarihinde imzalamış. 9 Ekim 2018 tarihli Resmi Gazete’de de yayımlanmış. Kendine bağlı Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu’na, kendi imzasıyla Adnan Tanrıverdi’yi, hem de ilk sıradan atamış. Peki Adnan Tanrıverdi kim? SADAT’ın kurucusu. Kendi güvenlik ve dış politika kuruluna ilk sıradan atadığı birini, tanımadığını söyleyen birine bu millet nasıl inanacak?
SWAP İÇİN CAN CİĞER KUZU SARMASI
Erdoğan’ın içeride farklı, dışarıda farklı konuşması, bugün ak dediğine, yarın kara demesi vakayı adiyeden oldu… Daha iki yıl önce Birleşik Arap Emirliklerini 15 Temmuz’un finansör olmakla suçluyordu. Yandaş gazetelerinde bu ülkeye manşetten küfür ettiriyordu. Atama İçişleri Bakanı, daha geçen yıl bu zamanlar, devlet televizyonundan Birleşik Arap Emirliklerine söylemediğini bırakmadı, olmadık hakaretler etti. Peki, bugün ne oldu? Aynı Birleşik Arap Emirliği’yle, birkaç milyar dolar SWAP karşılığında, can ciğer kuzu sarması oldular.
GRUP BAŞKANVEKİLLERİ DÖNÜŞE AYAK UYDURAMADI, BELİ KIRILDI
Öyle ki, Grup Başkanvekillerinin bile bu dönüşe ayak uyduramadığını gördük. Bu Grup Başkanvekilleri olanı biteni anlamadı. Öyle anlaşılıyor ki, içine de pek sindiremedi. Çıktı, “Biz diz çökmedik, Birleşik Arap Emirlikleri diz çöktü” deyiverdi. Bunun üzerine AK Parti Sözcüsü apar topar çıktı, “Grup Başkan vekilimizin sözleri partimizin görüşlerini yansıtmıyor” dedi. Yani “Birleşik Arap Emirlikleri diz çökmedi” dedi. Sonra da, bu Grup Başkanvekilinin beli dün “resmen” kırıldı, Birleşik Arap Emirliklerine söz söyledi diye, görevden alındı. Sonra Erdoğan çıktı gençlerle sohbet ederken Birleşik Arap Emirlikleri’ne, “Bunlar da bizim Müslüman kardeşlerimiz” deyiverdi. Suudi Arabistan’dan gelen cellatlar, ülkemizin topraklarında gazeteci katlediyorlar, Erdoğan önce “Belgeleri dinletiriz, gösteririz ama vermeyiz” diyor.
İçeride dünyaya lider havası basıyor. Sonrada dolara sıkışınca, dosyanın tamamını Suudi Arabistan’a gönderiveriyor, satıyor.
ERDOĞAN’IN DOLAR AŞKI SARAY EVLATLARININ BAŞINI YİYOR
Erdoğan’ın doların yeşiline olan aşkı, Sarayın kendi evlatlarının başını daha çok yer. Erdoğan şimdilerde bu dönüşlere bahane bulmak için birde atasözü uydurmaya başladı. Güya Japonların; "Düşmanımız dahi olsa, iplikle bağı sıkı tutun, koparmayın. Gün olur o bağ size tekrar lazım olur" diye atasözü varmış. Ama Japonların böyle bir atasözünden de haberi yok.
DIŞ POLİTİKA MİLLİ OLMALI
Dış politika tutarsızlık kaldırmaz. Sabah başka, akşam başka konuşulmaz. İdeolojik körlükle dış politika yürütülmez. Dış politikadan iç politikaya rant devşirilmeye kalkılmaz. Dış politika 84 milyonun çıkar ve menfaati için yürütülür. Bu nedenle de dış politikanın milli olması gerekir. Türkiye büyük bir ülkedir. Türkiye çok güçlü bir ülkedir. Türkiye’nin dış politikası da, iç politikası da, ülkemizin büyüklüğü ve gücüyle uyumlu olmalıdır.
CHP İKTİDARINDA TEMEL İLKEMİZ YURTTA SULH, CİHANDA SULH OLACAK
Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidarında, dış politikamızda temel ilkemiz, “Yurtta sulh, cihanda sulh” olacak. Devletimiz bölgesinde ve tüm dünyada, yeniden sözüne güven duyulan bir devlet olacaktır. Bizim yönetimimizde Türkiye, dostluğu aranan, hasımlığından da korkulan bir ülke olacaktır. Ülkemizdeki Suriyelileri en geç 2 yıl içinde, ülkelerine göndereceğiz. Komşularımızla başta ekonomik, diplomatik ve siyasi ilişkilerimizi geliştireceğiz. Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı’nı mutlaka kuracağız. Biz hazırız. Milletimiz hazır. Artık biran evvel seçim sandığının önüne gelmesini bekliyor.
MİLLETİN SESİ YARIN 18.00’DE MALTEPE’DEN YÜKSELECEK
Sözlerimi bitirmeden önce, milletimize bir davetimiz var. Biliyorsunuz, yarın İstanbul’da olacağız. Saat 18.00’de Maltepe meydanında, Milletin Sesi mitingimizi gerçekleştireceğiz. Yarın Maltepe Meydanında ucube tek adam rejiminin; açlık sınırının altında yaşamaya mahkûm ettiği asgari ücretlileri; mahkeme kararı olmadan görevlerinden uzaklaştırdığı KHK mağdurlarını; geleceksiz, hayalsiz bırakmaya çalıştığı, yandaşlarını doyurmak için mülakat mağduru ettiği gençlerimizi; pahalılığa ezdirdiği emeklilerimizi, sözünü tutmadığı EYT’lileri işsiz, aşsız bırakılan anne ve babaları; isyanı arşa ulaşan zulme uğrayan kadınları, yanlış politikaları nedeniyle önünü göremeyen iş insanlarımızı, tarlasına küsen çiftçilerimizi, borç kıskacındaki esnaflarımızı, emekçilerimizi, apartman görevlilerimizi, motokuryelerimizi, toplumun vicdanının sesi, sanatçılarımızı, “İsraf haramdır, yolsuzluk haramdır, yandaş kayırmak haramdır!” diyen yurttaşlarımızı, “Bu ülkede barış istiyoruz, huzur istiyoruz, iş-aş istiyoruz” diyen tüm vatandaşlarımızı davet ediyoruz. Milletin sesi yarın, Maltepe’deki Adalet Meydanı’ndan yükselecek. O ses, Saray’ın kibir duvarlarını da yıkacak.
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi varsa sorularınızı alabilirim.
Soru- İki sorum olacaktı. İlki, iktidarın dış politikasını eleştirdiniz. Türkiye şu an İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üye olmasına itiraz ediyor. Sizin bu konudaki tavrınız nedir CHP olarak?
İkinci sorum da şu; geçtiğimiz hafta Kocaeli ve Muş’ta, iki tane Kürtçe konser ve bir tane Kürtçe tiyatro oyunu yasaklandı. Ayrıca şu an iki Kürt sanatçı da herhangi bir gerekçe olmadan gözaltına alınmış durumda. Bu yasaklamalar doğrudan Kürt meselesinin çözülmemesine bağlı. Bu yasaklar hakkında ne düşünüyorsunuz ve iktidar olmanız halinde Türkiye’deki Kürt meselesini nasıl çözeceksiniz?
Faik ÖZTRAK- Geçtiğimiz günlerde Erdoğan çıktı “İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine karşıyım” dedi. Biraz önce söyledim, bir dış politika konusunu oy devşirmek için iç politikaya malzeme etmeye başladı. Yeni bir Rahip Brunson olayı, yeni bir FETÖ Birleşik Arap Emirlikleri hikayesi, bir başka Kaşıkçı dosyası aldatmacası sürecinin düğmesine bastı. Bu arada sarayın sözcüsü de yabancı ajanslara İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine kapıyı kapamıyoruz diye demeçler vermeyi de ihmal etmedi. Sonra Erdoğan vites yükseltti Türkiye’ye gelmeyi planlayan İsveç ve Finlandiyalı yetkililer için “Bizi ikna etmeye geliyorlarsa boşuna gelmesinler” dedi. Bugün de aynı şeyleri tekrarladı.
Finlandiya Cumhurbaşkanı da çıktı, “Bir ay önce Erdoğan’la telefonla konuştuk biz sormadan NATO üyeliğimizi destekleyeceğini kendi söyledi. Türkiye’den gelen açıklamalar çok hızlı değişti” dedi, şaşkınlığını dile getirdi. Anlaşılan Finlandiya Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dış politikadaki bu sert dönüşlerine alışmamış. Aslında sarayın yaptığı hep aynı şey. Dış politikadan iç politikaya, siyasete rant devşirmek için önce içeriye bir höreleniyor, belli bir süre geçtikten sonra da dışarısı ne derse kabul ediyor.
Şunu söyleyeyim, tabi ki CHP olarak biz NATO’nun güçlenmesinden memnuniyet duyarız. Ancak Türkiye’nin çıkarları da her şeyden önce gelir. Müttefik diyeceğimiz ülkelerin müttefiklik hukukuna saygı duymasını da elbette bekleriz. Milli Güvenliğimizi garanti edecek şekilde ellerindeki kozları kullanmak hükümetin görevidir. Ama bunu yaparken bir diplomatik yol yordam, bir kuyumcu hassasiyeti gerekir. İçerde başka, Brüksel’de başka konuşursanız sizi kimse ciddiye almaz. At pazarlığı yaptığınızı düşünürler. İşte benzer olayları biz bundan önceki eski Danimarka Başbakanının NATO Genel Sekreterliğine atanmasında da yaşamıştık. Ne demişti o zaman Erdoğan: “Rasmussen’in NATO Genel Sekreterliğine atanmasına olumsuz bakıyorum.” Daha sonra ne oldu? Bu dediğini yuttu. Umarım İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği içinde benzer olayları yaşamayız. Sarayın kibirlisi diplomasiyle alacağımızı oy uğruna televizyon ekranlarında, meydanlarda bozuk para gibi harcamamalıdır. Bu konuda diz çökmemelidir, milletimizin itibarını azaltmamalıdır.
Kürtçe şarkı, türkü meselesine gelince; gerçekten bu iktidarın ne yaptığını anlamamız son derece güçtür. Türkiye’de Kürtçe şarkı, türkü söylemek serbesttir. Neden böyle bir sözleşme iptali noktasına gidilmiştir tabi bunu anlayabilmek mümkün değildir. CHP olarak Kürt meselesini nasıl çözeceğimiz konusunu defalarca dile getirdik. Biz bu meseleyi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde çözeceğiz.
Teşekkür ediyorum.
Kaynak:
HABERE YORUM KAT
yorumlar onaylanmamaktadır.