İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, "Merkez Bankası" kararıüzerinden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı eleştirdi. Akşener, "Vay be… İşe bakar mısınız? Erdoğan; bir zamanlar, "Gazete manşetleriyle bize istikamet çizemezler" diyordun. Şimdi bakıyorum da onlar sabah manşet atıyor, sen akşamına gereğini yapıyorsun. Nereden nereye! Manşetlerle vuruşa vuruşa geliyordun, Manşetlere eğile eğile gidiyorsun…Yolun açık olsun" dedi.
Akşener, TBMM’de partisinin grup toplantısında konuştu. Akşener, "Bugün Türkiye, faizle kur arasına sıkışmıştır. Türkiye ekonomisinin, bu şekilde köşeye sıkışmasının temel sorumlusu da, büyük ekonomist Erdoğan’ın ta kendisidir. Merkez Bankası’nın elindeki para politikası silahının, etki alanı sınırlıdır. Erdoğan sanıyor ki kendisi hiçbir şey yapmayacak, bütçeyi istediği gibi çarçur edecek, Türkiye’de hukukun, demokrasinin, insan haklarının, önemsenmediğini gösteren, her türlü işi yapacak, her türlü sözü söyleyecek; sorunlar kapıya dayanınca da meseleyi Merkez Bankasıçözecek. Yok öyle bir dünya Erdoğan… Ama bak, seni bir konuda uyarayım; eğer beceriksizliğinin sonuçlarına, bir kılıf uydurmanın peşindeysen, gözümüz üzerinde, haberin olsun. Yarın çıkıp da; ‘Fezlekeler yüzünden, kapatma davası yüzünden, faizle mücadele ettiğimiz için, İstanbul Sözleşmesi’nin feshi yüzünden, ‘malum lobiler, dış güçler, bize saldırıyorlar’ demeyi düşünüyorsan, şimdiden söyleyeyim, yemezler" diye konuştu.
Akşener'in konuşmasından satır başlarışöyle:
OYLAR ERİYOR, ERDOĞAN PANİK İÇERİSİNDE: TBMM, İstanbul Sözleşmesi’ni, 2011 yılında, tüm partilerin onayıyla, milli bir uzlaşıyla kabul etmiştir. Ak Parti iktidarının, milletimiz için yaptığı, ender iyi işlerden biridir. O zaman, gelinen bu noktada, sizce de bir gariplik yok mu? Bunca yıldır, bu sözleşmeyi iç siyasete malzeme yapıp, kadınlardan, çocuklarımızdan, aile yapımızdan dem vurup, siyasi rant kovalayan Erdoğan’ın, bugün çıkıp, aynı sözleşmeyi feshetmeye kalkması sizce de garip değil mi? Elbette garip, ama şaşırtıcı değil. Neden mi? Çünkü, arkadaşlar zorda. Çünkü, oylar eriyor. O nedenle Erdoğan, panik içerisinde, ‘Kimin gözüne nasıl girerim?’, ‘Kimden nasıl siyaset devşiririm?’ diye çırpınıyor. Sırf, çarpık zihniyetli bir azınlığa şirinlik yapacağım diye, Türkiye’de, şiddet gören, istismar edilen, tacize, tecavüze uğrayan, kadınların, çocuklarımızın güvenliğini, kutsal aile yapımızı kurban ediyor. İşin özü işte budur.
KİMSEYİ BULAMAZSA KENDİİCRAATLARIYLA KAVGA EDER: İstanbul Sözleşmesi’nin hedefi belli: Kadınları, çocukları ve aileyi koruyup kollamak. Bu kadar net. Ya kadınları korumayı seçeceksiniz ya da kadın katillerine cesaret vereceksiniz. Ya çocuklarınızı kollamayı seçeceksiniz ya da çocuk tacizcilerine yol vereceksiniz. Ya ailelerinize sahip çıkacaksınız ya da yuvaların yıkılmasına göz yumacaksınız. Bu kadar basit. Ne var ki Sayın Erdoğan’ın siyaset anlayışı, korumak ve kollamaktan anlamaz. Onun zihniyeti, kavgadan, kargaşadan anlar. Onun siyaseti, nefretten, düşmanlıktan beslenir. Kimseyi bulamazsa, kendiyle ve kendi icraatlarıyla kavga eder. Nitekim, İstanbul Sözleşmesi konusunda da durum aslında budur.
BU SİYASET SELPAK SİYASETİDİR: Sözleşmenin gereğini yapmak için, en küçük adımı bile atmamışlar. Şimdi ise çıkıp, kendi elleriyle imzaladıkları sözleşmeye karşı, mücadele ediyorlar. Bizim de bu tiyatroyu, onaylamamızı bekliyorlar. Çok beklerler. Kardeşim; madem, kafanızı karıştıran maddeler vardı. O zaman sözleşmeyi neden imzaladınız? Bu işler, öyle gece yarısı kararnameleriyle, abuk sabuk konuşan vekillerle, tabela kovalayan trollerle olmaz. Çıkacaksın, devlet yönetmenin ciddiyetiyle, bunların cevabını vereceksin. Niye imzaladın, şimdi niye vazgeçiyorsun, bu millete, kadınlara anlatacaksın. Öyle haksız, hukuksuz, oldu bittiler ile bu işin içinden sıyrılmazsın Erdoğan… Mesele, sadece İstanbul Sözleşmesi’ne karşı takındıkları tutum değil. Mesele, bunların 19 yıldır benimsediği, fırıldak siyaset anlayışıdır. Bu siyaset, nabza göre şerbet siyasetidir. Bu siyaset, kullan-at siyasetidir. Bu siyaset, selpak siyasetidir. Bunların, siyasi ortaklıkları da böyledir, siyasi hamleleri de böyledir. Nitekim, 19 yılda, icap ettiğinde herkesle ittifak kuran da Erdoğan’dır; işi bittikten sonra, her ittifak ortağına, sümüklü mendil muamelesi yapan da yine Erdoğan’dır.
MEMLEKETİ NASIL BİR CENDEREYE SOKTUNUZ: Daha 4 buçuk ay önce, Damat Bakanı göndermek pahasına, göreve getirdikleri Merkez Bankası Başkanı da cuma gecesi itibariyle gitti. "Damadı affettik" diyorlardı, onun gidişine sebep olan başkan, "Görevden alındım" dedi. Görevden alındığı için, bir de teşekkür etti… Zaten her giden, nedense bir rahatlıyor. Her gidende bir huzur, bir ferahlık, son derece "zen" bir tavır…Hayretle izliyoruz. İnsan, ister istemez soruyor; "Sizi nasıl bir ateşe atıyorlar ki ekonomideki tablo, aslında ne kadar kötü ki görevden alınınca bu kadar rahatlıyor, üstüne bir de şükranlarınızı sunuyorsunuz?" "Memleketi nasıl bir cendereye soktunuz ki giden her biriniz, "Allah sonumuzu hayır etsin" diyorsunuz? Böyle ekonomi yönetimi olur mu? Böyle devlet insanlığı olur mu? Gerçekten ibretlik… Durumumuz bu kadar kötüyse, çıkıp milleti bilgilendireceksiniz. Devlet insanı, öyle metin arası mesajlarla, sağa sola sinyal vermez. Ya susar, sessizce kenara çekilir; ya da çıkar, milletine gerçekleri söyler. Bu kadar basit. Ama maalesef, bu ucube sistemde, balık baştan kokuyor, devlet insanı bulmak, her geçen gün daha da zorlaşıyor.
MANŞETLERE EĞİLE EĞİLE GİDİYORSUN: Merkez Bankası Başkanı’nı, göreve geldikten 4 buçuk ay sonra, bir gece yarısı görevden almak, akıldan ve mantıktan uzak, ekonomiyi de uçuruma sürükleyen bir adımdır. Türkiye, Erdoğan’ın, düşünmeden aldığışuursuz kararlar sonucunda, hem yüksek faizin acı reçetesini ödüyor, hem de yükselen kur ve artan enflasyonla boğulmaya mahkum oluyor. Hatırlıyor musunuz, kendisi ne demişti? "Ekonominin patronu da sorumlusu da benim." Aynen böyle demişti. Bunu dedi, ama her yanlışa bir bakan, bir bürokrat harcarken, çıkıp tek bir gün de, "yanlış yaptım, milletim beni affetsin" demedi. Yalnız; 4,5 aylık Merkez Bankası Başkanı’nı yiyen süreçte, bu defa ilginç bir şeyler oldu. Cuma sabahı, iktidara yakın bir gazete başlık atıp, faiz artırımına "Tezgah" dedi. Aynı günün gecesinde, yeni Başkan gitti, aynı gazetenin yazarı, en yeni Başkan oldu. Vay be… İşe bakar mısınız? Sayın Erdoğan; bir zamanlar, "Gazete manşetleriyle bize istikamet çizemezler" diyordun. Şimdi bakıyorum da onlar sabah manşet atıyor, sen akşamına gereğini yapıyorsun. Nereden nereye! Manşetlerle vuruşa vuruşa geliyordun, Manşetlere eğile eğile gidiyorsun…Yolun açık olsun.
AYASOFYA İMAMI: Bu vesileyle, çiçeği burnunda Merkez Bankası Başkanı’nı uyarmak istiyorum. Görünen o ki şimdiden o koltuğa yeni talipler var… Baktı ki bu atamalar, verilen ayarlar üzerinden oluyor, faizlerin gidişatını beğenmeyen Ayasofya İmamı, twitter üzerinden ayar verip hem faiz lobilerine gözdağı verdi hem de Merkez Bankası Başkanlığı’na göz kırptı. Baktı ki; elin yabancısı, ülkesinde yüzde 1-2 faizi zor alırken, burada yüzde 19 veriliyor. Baktı ki; ekonomist Cumhurbaşkanı, eski bakanlar, milletvekilleri, ekonomi profesörleri, bu işi beceremiyor. O da gerekeni yaptı ve görünen o ki, göreve talip oldu. Sayın Başkan; siz siz olun, o koltuğa çok alışmayın. Sayın Erdoğan’da bu zihniyet varken, bu pilav, daha çok su kaldırır. Olur mu, olur… Erdoğan’ın yöneticilik kariyeri, bu tip fantastik atamalarla doludur.
YEMEZLER: Bugün Türkiye, faizle kur arasına sıkışmıştır. Türkiye ekonomisinin, bu şekilde köşeye sıkışmasının temel sorumlusu da, büyük ekonomist Erdoğan’ın ta kendisidir. Merkez Bankası’nın elindeki para politikası silahının, etki alanı sınırlıdır. Erdoğan sanıyor ki; kendisi hiçbir şey yapmayacak, bütçeyi istediği gibi çarçur edecek, Türkiye’de hukukun, demokrasinin, insan haklarının, önemsenmediğini gösteren, her türlü işi yapacak, her türlü sözü söyleyecek; sorunlar kapıya dayanınca da meseleyi Merkez Bankasıçözecek. Yok öyle bir dünya Erdoğan… Ama bak, seni bir konuda uyarayım; eğer beceriksizliğinin sonuçlarına, bir kılıf uydurmanın peşindeysen, gözümüz üzerinde, haberin olsun. Yarın çıkıp da ‘Fezlekeler yüzünden, kapatma davası yüzünden, faizle mücadele ettiğimiz için, İstanbul Sözleşmesi’nin feshi yüzünden, ‘malum lobiler, dış güçler, bize saldırıyorlar’ demeyi düşünüyorsan, şimdiden söyleyeyim, yemezler. Ekonomiyi düşürdüğün durumun, sorumluluğunu başkasına atamazsın. Açlığa mahkum ettiğin aziz milletimizin, bu yalanlara karnı tok.”