Anayasa Mahkemesi (AYM), bir üniversite öğrencisinin; 2012’de katıldığı bazı toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde marş eşliğinde halay çekmesi ve slogan atması nedeniyle “terör örgütü propagandası yapmak” suçundan toplamda 6 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırılmasının, “ifade özgürlüğünün ihlali olmadığına” karar verdi. Yüksek Mahkeme, kararında; “Biji Serok Apo, (Yaşasın Başkan Apo), Be Serok jiyan nabe (Başkansız yaşam olmaz)” ifadelerini içeren sloganlar için, “ulusal güvenlik ve kamu düzeni üzerinde bir etkiye sebep olmadığı söylenemez” değerlendirmesini yaptı.
Mart 2012 tarihinde, Gaziantep Üniversitesi içindeki bir yurtta, aynı odada bulunan iki öğrenci birbirini darp etti. Elinde sarı, kırmızı, yeşil renklerden oluşan bir tespih çeken E.A., diğer öğrenci H.T.’nin “O hangi takımın renkleri” sorusuna, “Kürdistan bayrağının renkleri” yanıtını verdi. Kavganın ardından iki öğrenci hakkında da adli işlem başlatıldı.
Aynı gün akşam saatlerinde E.A.’ya destek vermek amacıyla yaklaşık 200 kişilik bir grup yurt binasının önünde toplandı. Bu öğrenci grubu ile yine yurt önünde toplanan ve “Ya Allah, bismillah, Allahu Ekber” sloganı atan yaklaşık 30 kişilik öğrenci grubu arasında taşlı, sopalı kavga çıktı.
Kavga üzerine 8 Mart 2012 tarihinde, üniversite öğrencisi Erhan Urak’ın da aralarında olduğu yaklaşık 250 kişilik bir grup üniversite içinde toplandı. Öğrenciler, “Katil polis üniversiteden defol”, “Faşizme karşı omuz omuza”, “Kürt halkı uyuma, onuruna sahip çık”, “Baskılar bizi yıldıramaz”, “Direne direne kazanacağız” gibi sloganlar attı.
Üniversite öğrencisi Erhan Urak hakkında, aynı eylemde “Biji Serok Apo (Yaşasın Başkan Apo)”, “Be serok jiyan nabe (Başkansız yaşam olmaz) ve “Jin, jiyan, azadi (Kadın, yaşam özgürlük)” şeklinde sloganlar attığı ve grubu yönlendirdiği iddiasıyla soruşturma başlatıldı.
HALAY ÇEKTİĞİİDDİASI İLE BİR DİZİ SORUŞTURMA
20 Mart 2012 tarihinde, üniversite yerleşkesinde “Alternatif 21 Mart Nevruz Etkinlikleri” adıyla bir etkinlik düzenlendi. Öğrenci Erhan Urak hakkında, bu öğrenci grubu ile birlikte halay çektiği ve grubu yönlendirdiği iddiasıyla bir soruşturma daha açıldı. Urak hakkında, yine üniversite içinde düzenlenen müzikli bir etkinlikte, “Delila ü Arges” isimli marşı söyleyerek halay çektiği gerekçesiyle yeni bir soruşturma başlatıldı. Erkut hakkında bir başka etkinlikte yine halay çektiği gerekçesiyle bir soruşturma daha açıldı. Ancak Erkut, hakkındaki yargılama sırasında, dördüncü soruşturmaya konu eylem tarihinde kentte olmadığını iddia etti.
4 KEZ TERÖR ÖRGÜTÜ PROPAGANDASI
Urak hakkında, bu soruşturmalar sonucunda iddianame düzenlendi. Urak’ın, “silahlı terör örgütüne üye olmak” ve “dört kez terör örgütü propagandası yapmak” suçlamalarıyla cezalandırılması talep edildi. Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesi ise 28 Ocak 2013 tarihinde, başvurucunun, “terör örgütü propagandası yapmak” suçlamasıyla ayrı ayrı dört kez 1 yıl 8 ay, “terör örgütü üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek” suçlamasıyla ise 4 yıl 2 ay hapis ile cezalandırılmasına karar verdi. Temyiz aşamasında Yargıtay, 12 Ocak 2016 tarihinde, Urak hakkında terör örgütünün propagandası yapmak suçlamasıyla verilen hapis cezası kararını onadı. Terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemekten verilen hüküm ise Yargıtay kararı ile bozuldu.
“SADECE HALAY NEDENİYLE CEZALANDIRMA HUKUKA VE ADALETE UYGUN DEĞİL”
Urak, 27 Mayıs 2016 tarihinde Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Urak, verilen ceza ile “ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini” iddia etti. Urak, “cezalandırılmasına neden olan üç eylemin ‘halay çekme’ olarak bilirkişi raporunda tespit edildiğini, sadece bu eylemleri nedeniyle cezalandırılmasının hukuka ve adalete uygun olmadığını” ileri sürdü. Urak, “cezalandırılmasına neden olan bir eylemde kullandığı iddia edilen ‘Biji Serok Apo’ ifadelerinin ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları gereği terör örgütü propagandası suçunu oluşturmayacağını” öne sürdü.
Anayasa Mahkemesi, 9 Haziran 2021 tarihinde verdiği kararda; Urak’ın ifade özgürlüğünün ihlal edilmediğine karar verdi. Oybirliği ile alınan kararda, şu değerlendirmeler yapıldı:
“Terör örgütleri ve destekçileri, görüşlerinin toplum içinde yayılmasını ve fikirlerinin kökleşmesini hedefler ve bu amacın gerçekleşmesine yönelik her türlü vasıtaya başvurabilir. Terörün ve terör örgütlerinin propagandasının da söz konusu vasıtalardan biri olduğunda kuşku yoktur. Terör, başta ifade özgürlüğü olmak üzere demokratik toplumun tüm değerlerine düşmandır. Bu nedenle terörizmi, terörü ve şiddeti meşrulaştıran, öven ya da bunlara teşvik eden sözler, ifade özgürlüğü kapsamında görülemez.
İçinde şiddete başvurmayı cesaretlendirici ifadeler yer almayan, terör suçlarının işlenmesi tehlikesine yol açmayan çeşitli grupların şiddete başvurmaksızın ulaşmayı düşündükleri toplumsal veya siyasal hedeflere, siyasi, ekonomik ve sosyal sorunlara ilişkin görüşleri gibi düşünce açıklamaları, ideolojik ve katı olarak nitelendirilse bile terörizmin propagandası olarak kabul edilemez. Dolayısıyla sağ veya sol ideolojilere, anarşist ve nihilist akımlara, toplumsal ve siyasal ortama veya sosyoekonomik dengesizliklere, etnik sorunlara, ülke nüfusundaki farklılıklara, daha fazla özgürlük talebine veya ülke yönetim biçiminin eleştirisine yönelik düşüncelerin -devlet yetkilileri veya toplumun önemli bir bölümü için rahatsız edici olsa bile- açıklanması, yayılması, aktif, sistemli ve inandırıcı bir şekilde başkalarına aşılanması, telkin ve tavsiye edilmesi ifade özgürlüğünün koruması altındadır.
Anayasa Mahkemesi, daha önce verdiği iki kararında; (…) çatışma ortamının bulunduğu bir durumda Abdullah Öcalan’ın lider olarak benimsendiğini gösteren sloganların örgütün korkutucu gücünden faydalanmak, kişileri ve toplumu sindirmek amacıyla atıldığını değerlendirmiş; bu tür açıklamaların terör suçlarının işlenmesi tehlikesine yol açtığı ve başkalarını terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerine başvurmayı teşvik ettiği sonucuna ulaşmıştır.
“ZAMANSAL AÇIDAN ŞİDDET TEHLİKESİNE NEDEN OLDUĞU…”
Geniş güvenlik önlemleri altında yapılan toplantıda PKK'nın kurucusu Abdullah Öcalan’ın lider olarak benimsendiğine ilişkin sloganlar ile dışa vurulan düşünce açıklamasının, zamansal açıdan şiddet tehlikesine neden olduğu değerlendirilmiştir. Şöyle ki; somut olayda çatışma ortamının bulunduğu bir durumda başka bazı sloganlar yanında PKK terör örgütünün kurucusu ve örgütün eylemlerinin birinci dereceden sorumlusu olan Abdullah Öcalan’ın lider olarak gören sloganların atılması ile örgütün korkutucu gücünden faydalanılarak kişiler ve toplum sindirilmeye çalışılmıştır.
Cezalandırmaya neden olan ifadelerin içeriğinde ne Abdullah Öcalan’ın demokratik süreçlerin meşru bir aktörü olduğu ne de toplumsal sorunların çözümüne ilişkin demokratik görüşleri bulunduğu ifade edilmektedir.
"ULUSAL GÜVENLİK VE KAMU DÜZENİÜZERİNDE ETKİYE SEBEP OLMADIĞI SÖYLENEMEZ"
Dolayısıyla somut olayın koşullarında terör örgütünün veya liderinin benimsendiğini gösteren övgü dolu sözlerin terör suçlarının işlenmesi tehlikesine yol açtığı ve başkalarını terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerine başvurmayı teşvik ettiği sonucuna ulaşılmıştır. Söz konusu koşullar dikkate alındığında, mahkûmiyete konu ifadenin ulusal güvenlik ve kamu düzeni üzerinde bir etkiye sebep olmadığı söylenemez. Sonuç olarak başvurucunun davranışlarının bir bütün olarak terör örgütünün şiddet ve tehdit yöntemlerini meşru gösterdiğine veya övdüğüne ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik ettiğine kanaat getirilmiştir.”