Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara’da Emekli Emniyet Mensupları Buluşması’na katıldı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, toplantının açılışında yaptığı konuşmada şunları söyledi:
Hepinize selamlarımı, saygılarımı sunuyorum. Bazen bir kişi sokakta, caddede, parkta herhangi bir şekilde bir haksızlığa uğradığında bağırır nerede bu devlet diye. Aslında nerede bu devlet demesi bir anlamda nerede bu polis. Devletle polisi özdeşleştiririz. Çünkü polis teşkilatımızın 150 yılı aşkın bir tarihi var, bir kurumsal yapısı var. Ve bu kurumsal yapının gerçekten de samimi olarak ifade ediyorum çok büyük sorunları var ve bu sorunların aşılması lazım. Sorun görev yapan polislerden değil, görevini yapıp emekli olan polislerden değil, sorun yöneticilerden kaynaklanmaktadır. Yani açıkça ifade etmek gerekirse siyasetçilerden kaynaklanmaktadır. 150 yıllık köklü bir geleneği olan bir kurumun bütün bu sorunları aşması lazım. Kendi geleneklerini, kendi kültürünü oluşturması lazım. Bu gelenekler ve kültür polis teşkilatını çok daha güçlü bir hale getirir. Ve hepimizin vatandaş olarak 83 milyonun güven duyduğu bir kurum haline getirir. En büyük arzumuzda bu güveni pekiştirmektir. Elbette ki her örgütün içinde örgüte yakışmayan ya da meslek mensuplarına yakışmayan davranışlarda bulunanlar olabilir, her meslekte olabilir. Ama önemli olan nehrin aktığı mecradır. O mecra çok önemlidir. O mecra eğer gerçekten de ülkenin çıkarına, devletin çıkarına, vatandaşın çıkarına ilerliyorsa ki bütün aksamalara rağmen ilerliyor onu destelememiz lazım, onu güçlendirmemiz lazım.
Değerli arkadaşlarım, bir temel sorununuz var aslında. Temel sorun şu, genelde polis teşkilatının mensupları sorunlarını özgürce dile getiremiyorlar çünkü böyle bir mecra hemen hemen hiç yok. Derdi var anlatacak ama anlatamıyor. Bir sorun yaşamış ama yaşanan sorunu anlatamıyor. Dolayısıyla derneklerin kurulması veya sendikanın oluşması en azından sorunların dile getirilmesi açısından son derece değerlidir. Şimdi her kesimin sorunu vardır. Siyaset kurumunun da sorunu vardır, ordunun da, polis teşkilatının da, sağlıkçıların da, hatta alt açılımlara girersek hemşirelerinde, doktorlarında, çiftçilerinde herkesin sorunları var. Sorundan azade olan hiçbir kurum yoktur zaten. Ama bütün mesele bu sorunları eğer kamuoyuyla paylaşır ve kamuoyunun da desteğini alabilirse meslek mensupları o zaman sorunun çözümü konusunda siyaset kurumu daha dikkatli davranmak zorunda kalır ve derki, kamuoyunun da böyle bir beklentisi var biz bu sorunu çözmek zorundayız. Ama sizin yaşadığınız sorunu biz bilmezsek biz nasıl dile getireceğiz. Bizim bilmemiz lazım. Her bir polis arkadaşla bizim tek tek gidip görüşme yapma şansımızda yok. Ancak sizin örgütlerinizle görüşebilirsek o sorunu yakalamış olabiliriz. Genelde ben 3600’ü ilk söylediğimde miting meydanlarında bizim güvenliğimizi sağlayan polis arkadaşların talebi olarak ilk bana geldi. Sayın Genel Başkan bunu lütfen seslendirin. Böyle bir talep hiç gelmemişti. Ama sokakta bizim korumamızı yapacak olan, mitingin güvenliğini sağlayacak olan polis arkadaşların talebi olarak geldi ilk kez talep olarak geldi. Sonra biz biraz daha derinlemesine girdik, biraz daha ayrıntılı görüşmeler yaptık ve bu sorunun çözülmesi gerektiği konusunda görüşümüz oluştu.
Polislik mesleği aslında kutsal bir meslektir. Sözlerime başlarken dedim ya nerede bu devlet derken aslında vatandaş nerede bu polis haksızlığa uğradım gelip beni kurtarsın diye. Aslında devletle polisi özdeşleştiren bir tutumdur bu. Aynı zamanda bizim can ve mal güvenliğimizi koruyan, biz akşam yatağımıza yatıp uyurken, evimizde televizyon izlerken, arkadaşlarımızla sohbet ederken, kahvede oyun oynarken, parkta gezerken güvenliğimizi sağlayan unsurun, elemanın, kişilerin polisler olduğunu biliyoruz aslında. Bazen görmüyoruz, bazen duymuyoruz ama onlar bir kentin, bir ülkenin gerçekten de güvenliğini sağlayan ana aktörler. O nedenle bütün polis teşkilatı mensuplarına emeklilerde dahil olmak üzere şükran borçluyuz önce bunun altını özenle çizmemiz gerekir.
Hayatımızın o kadar içindesiniz ki, bazen biz sizi fark edemeyebiliyoruz. En çok izlenen filmler nedir? Polisiye filmlerdir. Hepimizin merakla izlediği bir polisin gösterdiği başarıyı izlemek kadar, evinizde oturup izlerken bir polisin gösterdiği başarıyı izlemek kadar size keyif veren bir şey yoktur. Bu sadece Türkiye için geçerli bir kural değil bütün dünya için geçerlidir. O nedenle hayatımıza dokunmayan ama sanal olarak dokunan ve bizim güvenliğimizi sağlayan polis teşkilatı 150 yılı aşkın bir geleneği, bir kurum olan polis teşkilatını saygıyla selamlamak gerekiyor.
Polis olmak kolay değil tabi. Öyle sokaktan yakaladığınız adamı gel sen polislik yap diyemiyorsunuz. Seçeceksiniz oradan, yeteneklerini keşfedeceksiniz ve o yeteneklerine paralel olarak mesleğin değişik dallarında onların uzmanlaşmasını sağlayacaksınız. Onlar birikimli olacaklar, deneyimli olacaklar, tecrübeli bir polis kimin suçlu olup olmadığını ilk bakışta bile keşfedebilir, görebilir, gözlerinden okuyabilir, davranışlarından okuyabilir. Bu tecrübenin getirdiği, deneyimin getirdiği bir gerçektir. O nedenle belli bir kıdeme ulaşmış olan polislerin derhal kadrosuzluk nedeniyle emekli edilmeleri üslü doğru değil. Onları Allah nasip eder iktidar olursak düşüneceğiz. Polis teşkilatına tekrar bu nitelikli elemanları almamız lazım. Polislerin tabi bizim can güvenliğimizi sağlıyorlar ama onlarında can güvenliği var. Yeri geldiğinde onlar yeraltı dünyasının korkulu rüyası, mücadele ediyorlar ellerinde silahlarla geliyorlar. Karşıdaki kişinin de silahı var. Dolayısıyla yapılan operasyonlarda hayatlarını kaybeden polislerimiz var. Engelli konuma düşen polislerimiz var. Dolayısıyla polislik mesleği sıradan bir meslek olmanın ötesinde hem karşıdaki kişinin can ve mal güvenliğini sağlarken kendi can güvenliğini de sağlayacak şekilde çalışmak, bilgi edinmek, deneyimlemek zorundadır. Mafyayla, yeraltı dünyasıyla en ciddi mücadeleyi elbette ki polis teşkilatı yapıyor.
80’li yıllarda İstanbul’da genç bir hesap uzmanıyken o dönem orada bir polis müdürümüz vardı sonra Yurt Partisini kurdu Sadettin Tantan. Bütün batakhaneleri kapattı. Bakın, bir polis müdürü elinde silah İstanbul’un bütün batakhanelerini kapattı. Bütün o batakhaneler şehrin dışına çıktılar jandarma bölgesine çıktılar. Ve dönemin gazetelerine baktığınız zaman bütün bu çıplaklığı görürsünüz. Yani siyasetçi doğrudan müdahale etmese polis örgütlerimiz gerçekten de uyuşturucuyla da mücadele ederler, yeraltı mafyasıyla da mücadele ederler, rüşvet alanlarla, rüşvet verenlerle mücadele ederler. Bütün bunların tamamını yapabilirler ben buna inanıyorum. Böyle bir kadro, böyle bir temiz kadro emniyet teşkilatında fazlasıyla vardır. Dolayısıyla tek eksik veya tek yanlış siyasetin doğrudan müdahale etmesidir.
Yakın tarihten bir örnek vereyim. Kocaeli Dilovası’nda ihbar üzerine bir gemide kokain araması yapılır. Arama yapılır bir şey çıkmaz. Ama başlarındaki kişi der ki, bir daha arama yapın çünkü gelen ihbardan emindir. Bir daha arama yaparlar ve bulurlar, yakalarlar. Güzel polis görevini yaptı. Tuttu tamamını adli emanet mi diyorsunuz? Adli emanete götürdü yani yakalanan kokaini de götürdü. Peki şu sorunun cevabı nerede. Neden bu kişiler hakkında savcılık harekete geçmiyor, neden geçmiyor? Görevini yapan bir emniyet mensubu var, ona bağlı polisler var. Yakalamaysa yakalıyorlar, ihbar ciddi her türlü çabayı gösteriyorlar, ölümü göze alıyorlar bu işi yaparken, yakalıyorsunuz getiriyorsunuz ama savcı soruşturma dahi açamıyor. Demek ki bir sorunumuz var. Siyaset kurumu sadece emniyete değil adalet kurumunu da nüfuz ediyor ve orada bazı kişilerin özel olarak korunmasını sağlıyor. Zindaşti’yi siz yakaladınız ama Zindaşti’yi hakim serbest bıraktı. Arkasından vay nasıl serbest bırakıldı denildi Zindaşti’yi aradılar Zindaşti toz oldu. Aynı şekilde iki askerimizi yakarak şehit ettiler. Talimatı veren kişi hapisteydi, polis yakalamıştı, ne hikmetse birileri araya girdi adamı serbest bıraktılar ve bir gazeteci bunu öğrendi, bir köşe yazısı yazdı ve dedi ki, nasıl olur bu kişi serbest kalır. Gaziantep’te bir de dükkan açmış. Hemen harekete geçildi yeniden yakalandı, yeniden hapse atıldı. Dramatik bir tablo ama önümüzde duran acı bir tablo. Polis görevini yapıyor, suçluyu yakalıyor, adliyeye teslim ediyor araya birileri giriyor bir bakıyorsunuz adam dışarıda. Bunun üzerinde durmamız lazım.
Polis teşkilatı aynı zamanda siyasetçilerin de, siyaset kurumunun da aslında bütün rezilliklerini bilir hepsini. Yolsuzluklar nedir ne değildir bütün bunların hepsini bilmemesi mümkün değildir. Görür, bilir, bazen tanığı bile olur. Uyuşturucu ticaretinin geldiği nokta özellikle fakir aile çocuklarının önce alıştırılması ve daha sonra bunların çantacı olarak kullanılması, torbacı olarak kullanılması son derece acı bir gerçek ama maalesef önümüzde duruyor.
Başka bir şey daha, meslekte yükselme, görevde yükselme objektif kurallara bağlı olmak zorundadır. Bir siyasetçinin devreye girmesiyle bir kişi emniyet müdürü olmamalıdır. Bir kişi daire başkanı olmamalıdır. Genel müdür yardımcısı olmamalıdır, genel müdür olmamalıdır. Liyakat dediğimiz kavram özellikle polis teşkilatında çok ama çok önemlidir. Uzun yıllar Maliye Bakanlığında çalıştım. Daire Başkanı olarak atandığım gün benden önce kimin genel müdür yardımcısı olacağını ben biliyordum atandığım gün. Benden bir gün önce atanan önce o genel müdür yardımcısı olacak, sonra ben olacağım. Kural böyleydi. Bu kural Maliye Bakanlığının kuruluşundan beri böyleydi. Bu neyi getiriyor? Şunu getiriyor? Bir kavgayı bitiriyor, gidip siyasetçinin arkasında gezmeyi bitiriyor. Ne olacak? Önce o genel müdür yardımcısı olacak, sonra ben genel müdür yardımcısı olacağım sıraya bağlı. Polis teşkilatında da liyakat kavramının çok değerli olduğunu biliyorum. Olmazsa olmazıdır polis teşkilatının. Siyasetçi girip hak etmeyen bir kişiyi yönetici konumuna getirirse aşağıdaki polisler hizmet şevki kaybına uğrarlar, sağlıklı hizmet yapamazlar nasıl oldu da bu geldi buraya diye. Bu neyi doğurur? Şunu doğurur, bir yere yükselmek için bende gidip bir politikacı buluyum da onu da devreye koyalım bari bende oraya geleyim diye. Polis teşkilatı içinde ayrışmayı, kutuplaşmayı, kavgayı getirir böyle bir uygulama. Bu bağlamda polis teşkilatının kendi iç dinamikleriyle polislerin yükselmesine imkan sağlamak lazım. Bunun yapılması gerekiyor.
Daha sonra jandarma da bağlandı İçişleri Bakanlığına. Aynı işi yapıyorsunuz üç aşağı beş yukarı. Onlar kırsalda siz kentte yapıyorsunuz. Ama aranızda farklar var. Onlar daha yüksek aylık alıyorlar, daha iyi koşullarda emekli olabiliyorlar ama polis teşkilatı öyle değil. Şimdi bu ayrımcılığın mantıklı bir yönü var mı bir Allah’ın kulu çıksın desin ki, mantıklı yolu şudur diye. Yok bir mantıklı yolu. İşin yüküyse işin yükü asıl sizlerde. Jandarma görev yapmıyor demiyorum onlarda görev yapıyorlar. Ama en azından aynı görevi yapanlara aynı olanakların sağlanması lazım. O zaman eşitlik olur, o zaman dayanışma kültürü olur. Bunun olması gerekiyor. Bir kanun var diyor ki, sizin kanununuz 4.madde. Polis hiçbir suretle vazifesinden başka bir işte kullanılamaz. Gayet güzel değil mi? Kullanılamaz diyor. Kendi görevinin dışında başka bir işte kullanılamaz. Emredici hüküm. Hani kullandırtmayabilirsiniz falan demiyor. Kullanılamaz diyor emredici hüküm bunu söylüyor. Ama sizde biliyorsunuz, bende biliyorum size verilen görevlerin haddi hesabı yok kanunda yazılsın yazılmasın. Bir talimat gideceksiniz. Efendim deseniz ki, bizim kanunun dördüncü maddesi. Nefesinizi başka bir yerde alırsınız, sürgün edilirsiniz. Bu çok dramatik bir olaydır değerli arkadaşlarım.
Bu konuşmaya hazırlanırken üniversitelerde hocalar acaba polis teşkilatıyla ilgili ciddi çalışmalar yapmışlar mıdır diye de baktım. Bir araştırma Ahmet Hamdi Aydın Beyin araştırması Polis Bilimleri dergisinde de yayınlanmış bu. Bakın bir polis arkadaşımız şunu söylüyor, “Hiç sordunuz mu gelirini futbol takımlarının ve diğer spor camiasının paylaştığı maçlarda neden özel güvenlik kuvvetleri değil de resmi polis görev yapar. Aynen neden özel konserlerinde güvenliğinden polis sorumludur. Şimdi biri sorsa madem başkalarının para kazandığı ortamlarda polis sorumlu neden benim dükkanımı, banka şubemi, fabrikamı devletin polisi beklemez. Bu gösterilerde polisin kaç saat mesai yaptığını hiç düşündünüz mü? Maçlarda bazen saatlerce yemek yiyemediklerine dikkat ettiniz mi? Madem polis özel alanda da hizmet verecek neden onların hizmet verdikleri kişiler para kazanırken onlardan bir ücret alıp polise hakkını vermezler.” Doğru mu? Doğru. Görev yapıyorsunuz görev yaptığınız süre içerisinde ya da nöbet tuttuğunuz süre içerisinde 12 saat, 10 saat, 7 saat bu insan yemek yedi mi, görev yaptığı yerde bir tuvalet var mı, tuvalet ihtiyacını giderebilecek mi? Tepedekilerin bunu düşünmesi lazım. Size bu görevi verirken görevinizi sağlıklı yerine getirebileceğiniz ortamı da yaratmaları lazım. Böyle bir ortam yaratılmadan yasanın öngörmediği yasadışı görevler veriliyor size ve sizler o görevlere gitmek zorundasınız öyle hissediyorsunuz. Gitmezseniz soluğu başka bir ilde alabilirsiniz, sürülebilirsiniz. Bu da dramatik tablolardan birisidir değerli arkadaşlarım.
Başka bir şey daha, mesai kavramı. Normal nedir 8 saattir değil mi? Sizde 12 saat, 15 saat, 24 saat. 24 saat çalışan polis arkadaşım var. Peki anayasa ne diyor angarya yasaktır değil mi? 24 saat çalışırsınız karşılığını alırsanız eyvallah ona itirazım olmaz. Acil bir durumdur 24 saat çalışırsınız karşılığını alırsınız. Ama bu karşılık verilmiyor size. Devletin polisini angarya olarak çalıştırmak, ücretsiz çalıştırmak ve zor koşullarda çalıştırmak sosyal devletin gereği midir, sosyal devlet böyle bir şeye izin verir mi? İzin vermez. Kalkması lazım bu garabet durumunda aynı şekilde. Polisler aile yardımı alırlar. Emekli olunca bu aile yardımlarının tamamı kesilir sanki karı koca ayrıldılar. Ayrılmadılar gene yaşıyorlar. Niye kardeşim? Aile aynı aile, görev aynı görev, emekli olmuşsun sen emekli oldun ben keseceğim. Ve çalışırken aldığınız aylıkla emekli olduğunuzda aldığınız aylık arasında uçurum var yarı yarıya. Yani çalışırken 100 alıyorsanız emekli olunca 50 veriyorlar. Kardeşim ben çalışırken aldığım aylığa göre bir hayat standardı oluşturmuşum, ona göre oturuyorum, ona göre bir yaşam tarzını belirlemişim, şimdi siz benim yaşam tarzımı yüzde 50 düşürüyorsunuz. Bu insan hayatında duyduğu en büyük acıdır arkadaşlar. Yaşam tarzına müdahale edip onun gelirlerini kısmak en büyük acıdır. Bunun da kalkması lazım.
Değerli arkadaşlarım, yine bir araştırmaya baktım çalışma saatleri ve çalışma koşullarının çok ağır olduğunu söylüyor. Cümle şu, Kahramanmaraş üniversitesinden üç yardımcı doçentin yaptığı açıklama. Aşırı çalışma polis memurlarını önce fiziksel ve daha sonra duygusal olarak tüketmektedir diye bir cümlesi var. Ağır bir cümle, hak etmediğiniz bir cümle. Aşırı çalışma evet aşırı çalışma var. 12 saat, 24 saat örneğini verdim. Polis memurları önce fiziksel, uyku tutmuyor, uyuyamıyorsunuz, görevinizi sağlıklı yerine getiremiyorsunuz. Daha sonra duygusal olarak tüketmektedir diyor. Çok ağır bir tanımlamadır. Buradan çıkarmamız lazım.
Benzer açıklamayı Sayın İsmail Çalışkan. Sayın Çalışkan sizin de böyle bir açıklamanız var onun da tarihini vereyim siz unutmuş olabilirsiniz ama görüyorsunuz 25 Şubat 2006’da. Polisin çalışma saatlerinin çok uzun olduğunu, bunun polisi fizyolojik ve psikolojik olarak etkilediğini ifade ediyorsunuz. Polisin sözcüsü olarak Emniyet Genel Müdürlüğünün sözcüsü olarak bunu ifade ediyorsunuz. 2006’da söylediniz bunları. 2021 yılındayız. Emniyet Genel Müdürlüğünün sözcüsü böyle bir açıklamayı kamuoyuyla paylaşıyor, evet diyor polisin çalışma saatlerinin çok uzun olduğu, bunun polisi fizyolojik ve psikolojik olarak etkilediğini ifade ediyor. Daha polis intiharlarına da gelmedik. Ve hiçbir önlem alınmıyor. Önlem alınması lazım. En çok intiharların olduğu alan sizin alanınız. Pek sorunla karşılaşıyor. Eğer duygusal olarak bir tükenmişlik, fiziken bir yorgunluk, bir ruhsal bozukluk yaşadığında ne olacak? Acaba polis intiharları konusunda siyasal iktidar şapkasını önüne koyup ya arkadaş bir bakalım nedir bu olay diye bir düşündü mü, bir araştırdı mı? Akademik dünyanın da bu konuda çalışması lazım. Akademik dünyada yani üniversitelerinde bu konuya el atması lazım, öneriler getirmesi lazım. Polis arkadaşlarımızın hangi zor koşullarda, görev yaptıklarını bilmeleri gerekiyor. Her 50 metreye bir polis dizeceksiniz iki kent arasında. Neymiş birisi geçecekmiş oradan. Sonra bunları toplayacaksınız. Bunlar nerede yemek yiyecek, bunlar dağın başında nerede tuvalete gidecek. Bunu yöneticilerin düşünmesi lazım. Ama yönetici siyasi otoriteye teslim olup haklı olduğu konuları siyasi otoriteye aktarmazsa görevini yapmamış olur. Bir dönem biz böyleydik. Rahmetli Özal’la çalışırken daire başkanıydım. Başbakanlık konutunda biz başbakanla tartışabilirdik, tartışırdık bakanlarımızla tartışırdık. Önerinin neresi yanlış, neresi doğru bunu söylerdik. Üstelik bu tartışmayı biz müsteşarların önünde, genel müdürlerimizin önünde yapardık. Şimdi böyle bir tartışma ortamı yok. Kimse ağzını açamıyor. Ağzını açtığında başka şeyler geliyor başına. Buradan da Türkiye’yi kurtarmamız lazım değerli arkadaşlarım.
Pek çok sorun var doğru. Sorunları biliyoruz o da doğru. Kadın polisler var. Onların kreş sorunu hala çözülmüş değil. Bu polis arkadaşımız kadın, çocuğu var, görevine gidecek en azından çocuğunu rahat, güzel bir kreşe bırakabileceği ortamın yaratılması lazım. Türkiye’nin her yerinde olması lazım. Sadece kadın polisler için değil, polisler evli olan eşi çalışmayan, eşi başka bir işte görev yapan polis arkadaşların da çocukları var. Bunlarında kreş imkanının sağlanması lazım. Geniş bir teşkilatsınız, Türkiye’nin bütün coğrafyasında örgütleriniz var. O zaman bu sorunun sosyal açıdan ele alınarak çözülmesi lazım zor bir sorun değil kolay bir sorun rahat çözülebilecek. Bütün mesele siyasi otorite evet bu sorunu çözün diyecek bir cümle kuracak. Cümlenin gereğini de bürokrasi yerine getirecek. Ama bu maalesef yerine gelmiyor.
Polisleri robot olarak görmek kadar yanlış bir şey yoktur. Ben talimat veririm o yerine getirir. Polis her şeyden önce bir insandır onun da duyguları var, onun da sevinçli günleri var, onun da acı günleri var. Sayın İçişleri Bakanının yaptığı bir açıklama var 19 Haziran 2021’de. Hangi meslek grubu bir çalışıyorsa güvenlikle ilgili meslek grupları onun 24 katı çalışmak zorundadır. Yani devlet memurlarından bir grup diyelim maliyeciler, dışişleri vs. onlar çalışıyorsa emniyet teşkilatı onların 24 katı çalışmak zorundadır. Polislik bir maaş mesleği değildir kim öyle düşünüyorsa bir dakika durmasın. Ben söylüyorum Sayın Bakan sizin orada bir dakika durmamanız lazım. Bu cümleyi kuran arkadaşın 24 katı çalışmak zorundadır diyorsa diğer meslek mensuplarına göre polise 24 kat fazla aylık vermesi lazım. O zaman bu cümleyi kurabilirsin. Aç bırakacaksın, emekli olunca aylığını yüzde 50 indireceksin, sonra kalkacaksın bu lafı edeceksin. Polislik mesleğinin yüceliğini sokaktaki vatandaşta bilir, ben tepedeki kişi de bilir. Bu meslek kutsal bir meslektir, onurlu bir meslektir, herkese nasip olan bir meslek değildir. Bu mesleğin gereğini yerine getirirseniz, getireceksiniz elbette ama hakkınızın da teslim edilmesi lazım. Hakkınız teslim edilmeyecek, diğerleri bir saat çalışırsa siz 24 saat çalışacaksınız, burası ne diyor? Polislik bir maaş mesleği değildir. Hiçbir meslek maaş mesleği değil ki zaten. Maaş mesleği diye bir şeyde yok zaten. Bu tür acı olaylar sizi rahatsız ettiği kadar sokaktaki sıradan vatandaşı da rahatsız ediyor bunu da bilmenizi isterim değerli arkadaşlarım.
3600 ek gösterge, bunun verilmesi lazım. Bu konuda biz parlamentoda değişik zamanlarda araştırma önergeleri verdik. Polislerin yaşadıkları sorunları mecliste bir araştırma komisyonu kuralım bu komisyona emniyet teşkilatında da insanlar sıradan memurumuz olabilir, şefimiz olabilir, şube müdürümüz, daire başkanımız hatta genel müdür olabilir gelir ve emniyet teşkilatının yaşadığı sorunları anlatırlar. Ve dolayısıyla yasama organı bu sorunlara bir şekliyle çözüm bulur, çözüm bulmak zorundadır. Kanun değişikliği varsa gerekli kanun değişikliğini oturur yapar. Polislerin mali haklarıyla ilgili parlamentoya gelecek herhangi bir düzenleme emin olun parlamentodan oy birliğiyle çıkar. Kimse itiraz etmez. İtiraz belki niye bu kadar eksik yaptınız diye olur. Çünkü sizin çalışma koşullarınızı çok iyi biliyoruz. Zor koşullarda görev yapıyorsunuz bunu da biliyoruz. Karda, kışta, yağmurda siz alanlardasınız. Bu konuda ilk çağrım Sayın Bahçeli’ye olacak. Neden Sayın Bahçeli’ye olacak? 13 Nisan 2018’de MHP’nin Ankara Milletvekili Sayın Erkan Haberal polislerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesiyle ilgili bir araştırma önergesi veriyor. Kendi önergelerimizden söz etmiyorum çünkü hani siz muhalefetsiniz dolayısıyla biz sizin önergelerinizi reddederiz anlayışı olabilir bunu da siyaseten bir yere kadar doğru da kabul edebilirim. Yani siyaseten derler ki, söylediğiniz doğru ama siyaseten karşı çıkıyoruz. Ama siz cumhur ittifakı olarak bir aradasınız. Bir dönem 2018’de bir önerge vermiştir ve o önerge AK Partili milletvekillerinin oylarıyla reddedilmiş ama o zaman cumhur ittifakı yok. Şimdi var bu ittifak. Şimdi çağrımı yapıyorum. Sayın Erkan Haberal’a çağrımı yapıyorum. Böyle bir önergeyi verin, bizde bu önergeyi destekleyelim, hep beraber bu önerge parlamentodan çıksın dolayısıyla emniyet mensuplarının yaşadıkları bütün sorunları biz TBMM tutanaklarına geçirelim, raporları yazalım, dışarıdan emniyet mensupları gelsin, bu konudaki diğer sivil toplum örgütleri gelsin anlatsınlar ve biz yürütme organına bir çözüm paketi önerelim. Bunu istiyoruz. Yaparlarsa son derece mutlu oluruz. Ha bunu yapmayacağız ama biz 3600 ek göstergeyi vereceğiz diyorlarsa başımızın üstünde yerleri var teşekkür ederiz.
2018’de Sayın Erdoğan’ın açıklaması var AK Partinin seçim beyannamesini açıklarken. Aynen okuyum isterseniz. Değerli kardeşlerim, önemli bir konuya geliyorum. Diyor ki, burayı hassas dinleyelim. Sizlerde hassas dinleyin. Polis, öğretmen, hemşire, din görevlilerimize bir müjde vermek istiyorum. Diğer idarecilerimizin emeklilik göstergelerini 3600'e çıkaracağız. Buradaki adaletsizliği gidermiş olacağız. 2018 – 2021 bir şey yok bekliyoruz getirsinler.
13 Temmuz 2021. Aradan geçti uzun bir süre 21’e geldik. Ankara Bilkent Şehir Hastanesinin açılışında var 3600 ek gösterge meselesini söz verdiğimiz şekilde çözeceğimizi ifade etmek istiyorum. Seçimden sonra ele alacağımız konulardan biride budur. Yeni seçime gideceğiz ortada henüz bir şey yok. 3600 ek gösterge için mücadeleyi yapacağız. Ya onlara verdirteceğiz ya biz yapacağız. Bu olacak yani.
Sloganlaşmış bir sözümüz var bizim. Polis şehit olmaktan korkmaz ama emekli olmaktan korkar. Çünkü geçinemiyor. Elinde gücüyle, imkanıyla teröre karşı mücadele eder, eksi 15 derecede, 20 derecede dağlarda, taşlarda, ovalarda, kırlarda bu ülkenin güvenliği için, bekası için mücadele eder. Siz bu kadar hayatını bir anlamda kendi ülkesine feda eden bir insana 3600 ek göstergeyi niye vermezsiniz? Burada da böyle bir ayrım yapılmasını da doğru bulmuyorum. Belli bir derecenin üstüne verelim, altına 3600 ek gösterge vermeyelim. Onu da doğru bulmuyorum. Vereceksiniz kardeşim. Bu kişi hayatını verdi, şehitler verdi.
İçimde ukde olan bir şey daha var. Şu fotoğraf, bu afiş Emniyet Genel Müdürlüğünün. Beşiktaş’taki terör saldırısında hayatını kaybeden polis şehitlerimizin fotoğrafları. Yardım toplandı bu ailelere toplanan yardımların verilmesi için şehit ailelerine. Bu paranın üzerine çöktüler içimde ukdedir. Efendim biz o ailelere, şehit ailelerine iyi para veriyoruz dediler meclis kürsüsünden. Vallahi 152 lira mıydı, 163 lira mıydı bağlanan aylığı söyledim. İtiraz ettiler böyle bir şey yoktur diye. İtiraz edene Sosyal Güvenlik Kurumunun banka dekontunu gönderdim hadi bana inanmıyorsun bari buna bak. Veya bu dekonta da güvenmiyorsan gidersin kardeşim Sosyal Güvenlik Kurumuna sorarsın bu para nereye ne kadar gitti diye.
Yaşadığınız sıkıntıların farkındayım. Benim de yakınlarım var polis olarak görev yapanlar, akrabalarım var. Polis olarak görev yapıp emekli olanlar. Zor şartlarda görev yaptığınızı, zor şartlarda mücadele verdiğinizi biliyorum. Siyaset kurumu size müdahale etmediği zaman emin olun bir gram kokain bu ülkeye girmez. Siyaset kurumu müdahil olmadığı zaman, müdahale etmediği zaman emin olun bu ülkenin huzurunu siz sağlarsınız. Bütün batakhanelerini kurutursunuz, bütün kaçakçıları yakalarsınız ben bunu gayet iyi biliyorum. Ama siyaset kurumu müdahale ettiği için ve bu müdahale giderek büyüdüğü için Türkiye daha ciddi ve daha büyük sorunlarla karşı karşıya kalıyor.
Efendim hepinize selamlarımı, saygılarımı sunuyorum. Şimdi basına kapalı bölümde sizler soracaksınız bende sorularınıza cevap vereceğim. Şundan emin olmanızı istiyorum. Acaba bu soru Genel Başkana sorulur mu diye aklınıza bir şey gelmesin sorun rahatlıkla sorabilirsiniz. Bu soruyu sorsak acaba Genel Başkanı kızdırır mıyız? Kızmam hiçbir zaman rahatlıkla sorabilirsiniz. Bir şeyden emin olmanızı isterim, soracağınız her soruya samimi olarak cevap vereceğim bundan da emin olmanızı isterim.
Teşekkür ederim, sağ olun.