CHP Genel Başkan Yardımcısı Gamze Taşcıer, “Asgari ücret yönetmeliği açık bir şekilde, komisyon kararının kesin olduğu ve kararı, kamuoyuna komisyon başkanının açıklayacağını hükmediyor. Bu kural ortada dururken AKP Genel Başkanı’na komisyonun yetkisini bir kez daha gasp etmemesi için çağrımızı şimdiden yapıyoruz. ‘Komisyon şu kararı verdi ama benim gönlümden de bu koptu’ tarzı bir gösteriye karnımızın tok olduğunu, sürekli tekrar eden bu şovun artık alıcısının kalmadığını da hatırlatıyoruz. Henüz komisyonda bir rakam konuşulmamışken bugün, saraydaki görüşme sonrası Erdoğan’ın bir ücret açıklaması, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun fiilen lağvedilmesinin de ikrarı olacaktır. Biz CHP olarak bu göstermelik sürecin bir parçası olmayı, bir tutar açıklayıp arkamıza yaslanmayı doğru bulmadık ve bulmuyoruz. Bu nedenle de asgari ücret tespit sürecinde 5 haneli bir sayıyı bulmaktan öte, milyonlara emekçinin kalıcı yoksulluktan nasıl kurtulacağını konuşmayı ve önerilerimizi aktarmayı önemsedik ve önemsiyoruz” dedi.
CHP Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Gölge Bakan Gamze Taşcıer, bugün, genel merkezde basın toplantısı düzenledi. Asgari ücret belirleme çalışmalarını değerlendiren Taşcıer, CHP’nin çalışma yaşamına yönelik yapılmasını istediği düzenlemeleri de anlattı.
Taşcıer, şunları söyledi:
“Değerli Basın Mensupları,
Asgari Ücret Tespit Komisyonu geçtiğimiz haftalarda ilk iki toplantısını yapmıştı. Ancak bugün öğrendik ki, henüz üçüncü toplantısı yapılmamışken, AKP Genel Başkanı işçi ve işveren taraflarını Saray’ına çağırmış.
Şunun altını özellikle çizmek istiyorum; bu komisyonun, göstermelik bir pazarlık süreci yürüttüğünü zaten biliyoruz. Çünkü işçinin sözünün dinlenmediği, Erdoğan’ın asgari ücrete tek başına karar verdiği, sonra da kameralar karşısında bunu siyasi şova çevirdiği bir süreç olduğunu görüyoruz.
Bu iktidar hiçbir kurala uymuyor. Ne Anayasa, ne yasa, ne yönetmelik, ne başka bir şey. Daha asgari ücret tespit süreci başlarken bile bunun örneğiyle başladık. Komisyonu toplantıya çağırmak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nın sorumluluğudur. Yazılı kural böyle. Ama Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz çıkıp şu gün toplanacak diye açıklama yaptı. Nihayetinde o gün toplanmasa da süreç böyle başladı.
Asgari ücreti belirleme yetkisi de hem kanunda hem yönetmelikte yazdığı üzere, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nundur. Bu komisyon elbette emekçiden yana karar alabilecek bir yapıda değil. Ama ne olursa olsun, bir kural varsa buna uyulmak zorundadır. Asgari Ücret Yönetmeliği açık bir şekilde, komisyon kararının kesin olduğunu ve kararı kamuoyuna Komisyon Başkanının açıklayacağını hüküm altına alıyor.
Bu kural orada dururken, AKP Genel Başkanı’na, komisyonun yetkisini bir kez daha gasp etmemesi çağrısını şimdiden yapıyoruz. “Komisyon şu kararı verdi ama, benim gönlümden de bu koptu” tarzı bir gösteriye karnımızın tok olduğunu, sürekli tekrar eden bu şovun artık alıcısı kalmadığını hatırlatıyoruz.
Henüz komisyonda bir rakam konuşulmamışken, bugün Saray’daki görüşme sonrası Erdoğan’ın bir ücret açıklaması Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun fiilen lağvedildiğinin ikrarı olacaktır.
Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu göstermelik sürecin bir parçası olmayı, bir tutar açıklayıp arkamıza yaslanmayı doğru bulmadık, bulmuyoruz.
Bu nedenle de, asgari ücret tespit sürecinde, beş haneli bir sayı bulmaktan öte, milyonlarca emekçinin kalıcı yoksulluktan nasıl kurtarılacağını konuşmayı, önerilerimizi aktarmayı önemsedik, önemsiyoruz.
Ben bugün sizlere Cumhuriyet Halk Partisi’nin asgari ücret tespit süreciyle ilgili önerilerini 12 maddede aktarmak istiyorum.
Değerli Basın Mensupları,
CHP olarak önerilerimiz şunlardır;
1) Asgari ücret insan onuruna yaraşır seviyeye yükseltilsin.
Bu ülkede birileri korkunç bir zenginleşme yaşarken, emeğiyle geçinen ücretliler yoksullaşıyor. Orta gelir grubu yoksulluğa, alt gelir grubu açlığa sürükleniyor.
Memlekette emeğiyle geçinen herkes, yıldan yıla çok daha büyük bir hızla asgari ücrette buluşuyor. Türkiye’de özel sektör çalışanlarının yüzde 91’i asgari ücretin iki katı ve altında, yani 22 bin 804 liradan az ücret alıyor. Son 8 yılda gerçekleşen 20-24 yaş arası istihdamın yüzde 86’sı asgari ücret ve aşırı yakın ücret alıyor. Yani eğitim durumu fark etmeksizin, her işkolundan, her meslekten, her birikimden insan asgari ücretle, yani en düşük ücretle çalışıyor.
Türkiye ekonomisi, katma değerli üretim modeli yerine, düşük işçi maliyetine dayanan, modern kölelik sistemini tercih eden bir anlayış tarafından yönetiliyor. Biz buna karşı çıkıyoruz.
Asgari ücret insan onuruna yaraşır bir seviyeye yükseltilsin, emek sömürüsü son bulsun istiyoruz.
2) Asgari ücrette bu yıl tek artış ısrarından vazgeçilsin.
Hükümet üyeleri tek artış olsun diye, algı yaratabilmek için kıvranıyorlar. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı milleti alenen kandırmaya çalışıyor. Asgari Ücret Yönetmeliği’nde tek sefer zam verilir yazdığını söyleyerek aklımızla alay etmek istiyor. Meclis Genel Kurulu’nda gerçeği yüzüne vurduğumuzda da verecek cevap bulamıyor.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu konuda çok netiz. Bu enflasyon ortamında, iktidarıyla, TÜİK’iyle, Merkez Bankasıyla, verdikleri hiçbir hedefin tutmadığı, verilen hiçbir sözün yerine gelmediği bir ortamda, asgari ücrette tek artış demek, milleti birkaç ay sonra açlığa terk etmektir. Bunun anlamı, seçime kadar idare edin, seçimden sonra ne haliniz varsa görün demektir.
Bugün asgari ücret konuşulan rakamlardan hangisi olursa olsun, birkaç ay sonra yeniden açlık sınırının altına düşecek. Bu bir tahmin değil, matematiğin gerçeğidir. Dolayısıyla tek artış ısrarından vazgeçilmesi çağrısını bir kez daha yapıyoruz
3) Gelir vergisi ilk dilim oranı ücretlilerde yüzde 10’a düşürülsün.
Türkiye’de vergi yükü çok büyük oranda ücretlilerin üzerinde. Dolaylı vergilerle zaten hakkaniyetsiz olan, yoksulla zengini ayırmayan sistem, doğrudan vergilerde de yine ücretliye haksızlık olarak yansıyor. Bugünkü vergi dilimi sistemi, ücretlilerin çok hızlı bir şekilde üst vergi dilimlerine çıkmasına ve daha yüksek vergi ödemesine sebep oluyor. Emekçiler hem enflasyon karşısında alım gücünün düşmesiyle yoksullaşıyor, hem de vergi yükünün yıl içinde artmasıyla birlikte ellerine daha az para geçmesiyle yoksullaşıyor. Yani bugünkü sistem, ücretlileri yoksullaştırmak üzerine kuruludur.
Biz, az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alındığı bir sistem talep ediyoruz. Beşli çetenin tek kalemde yüz milyonlarca liralık vergi borcunu affedenler, teşvik üstüne teşvik yağdıranlar, iş emekçinin sırtındaki vergi yükünü hafifletmeye gelince sırtlarını dönüyorlar.
Emekçiden vergi alırken acımasız davrananlara soruyoruz, kamu iştiraklerinde görev alan yönetim/denetim kurulu üyelerinin aldıkları ücretlerin vergisini kim ödüyor? Bu sorunun cevabı çok şey anlatıyor zaten. İşte sadece iki örnek elimde, biri Borsa İstanbul, diğeri Takasbank yönetim kurulu üyeleriyle ilgili. Duble maaş aldıkları yetmiyor, üstüne bir de kendilerine özel düzenleme yapıp, ilave çıkan vergiyi milletin sırtına yüklüyorlar.
Biz emekçinin vergide adalet talebini dile getirirken, onlar sadece kendi yandaşlarına vergi düzenlemesi yapıp yükünü emekçilere ödetiyorlar.
Biz ise bu ülkenin emekçisinden, alın teri ile evine ekmek götüren on milyonlarından tarafız. Bizim teklifimiz, gelir vergisi ilk diliminin ücret gelirlerinde yüzde 15’ten değil 10’dan başlamasıdır. Ve bununla bağlı olarak
4) Vergi tarife dilimleri en az yeniden değerleme oranı veya asgari ücret artış oranı kadar artırılsın.
5) Asgari ücret vergi istisnası matrahtan indirim yöntemiyle uygulansın.
6) İşverenlere sağlanan 5 puan SGK prim desteği işçilere de sağlansın.
diyoruz.
7) Yemek bedeli istisnası günlük brüt asgari ücretin yüzde 50’sine endekslensin.
Yemek bedeli istisnası, yani işverenlerin çalışanlarına vergi ve diğer yükümlülüklere tabi olmadan sağlayabileceği yemek imkânının sınırı, yıllar içinde çok ciddi biçimde eridi. 20 yılda, istisnanın günlük asgari ücrete oranında yarı yarıya bir azalma var.
Gıda enflasyonunun genel enflasyonu katladığı bu dönemde, yemek bedeli, emekçiler için çok daha fazla önem kazanıyor. İstisna tutarını artırma ve azaltma yetkisi bugünkü haliyle Cumhurbaşkanında. Şunu herkesin kendisine sormasını istiyoruz, 16 milyon emekçinin boğazından geçen lokmayı neden bir kişinin insafına bırakıyoruz?
Cumhuriyet Halk Partisi olarak önerimiz, yemek bedeli istisnasının günlük brüt asgari ücretin yüzde 50’sine endekslenmesidir. Böylece emekçinin yiyeceği yemeğin üzerindeki Cumhurbaşkanı vesayetini kaldıralım diyoruz. Bununla ilgili kanun teklifimizi de Meclis’e sunmuş bulunuyoruz.
8) Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 131 sayılı sözleşmesi onaylansın.
2022 verilerine göre hanesine emek geliri olarak sadece asgari ücret giren 4.1 milyon hane var ve bu hanelerde 16 milyon vatandaşımız yaşıyor. 10 milyondan fazla insanımız, sadece 1 asgari ücretin girdiği hanelerde yaşıyor. Yani dört kişilik bir ailenin üç öğün sadece bir çay, bir simit tüketse bile aylık en az 7 bin 200 lira harcaması gerektiği ülkede, 11 bin 402 lirayla geçinmeye, daha doğrusu hayatta kalmaya çalışıyorlar.
İşte biz bu yüzden 131 sayılı sözleşme onaylansın diyoruz. Bu sözleşme asgari ücret tespitinde bir kişinin değil, bir ailenin geçim şartlarının göz önüne alınması gerektiğini söylüyor. Bugünse asgari ücret bir kişi üzerinden hesap ediliyor. Ama işte veriyle söylüyorum, Türkiye’de 10 milyondan fazla insan bir asgari ücretin girdiği hanelerde yaşarken, bu gerçeği göz ardı etmek, bu insanları ölüme terk etmek demektir.
9) Sendikal örgütlenme hakkı önündeki tüm engeller kaldırılsın.
Türkiye’de işçilerin sadece yüzde 14.7’si sendikalı. Sendikalı olanlara da olağanüstü baskılar uygulanıyor. Her gün memleketin dört bir yanında işçiler, sendikalı oldukları için, önlerine çıkarılan barajları aşıp toplu sözleşme yapamasınlar diye işten çıkarılıyor. Önümüzdeki günlerde çok çarpıcı bir örnek olarak, PTT emekçilerinin toplu sözleşme haklarının nasıl gasp edildiğini başka bir basın toplantısı ile anlatacağım.
İşte bugün Şanlıurfa’da Özak işçileri sendikalı oldukları için işten çıkarıldılar, direniyorlar.
Sakarya’da Burda Bebek işçileri, direniyorlar.
Ve daha niceleri, örgütlenme haklarını savunmak için fabrika önlerinde bir aradalar.
Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, örgütlenmenin önündeki hukuksal engellerin kaldırılmasını istiyoruz. Dava süreçlerinin hızlandırılmasını, yargının işverenlerce kötüye kullanımının önüne geçilmesini savunuyoruz. Kimsenin sadece sendikalı olduğu için, türlü bahanelerle işten çıkarılamadığı bir çalışma hayatı talep ediyoruz.
10) Cumhurbaşkanına keyfi olarak grev ve lokavt erteleme hakkı veren madde yürürlükten kaldırılsın.
Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi kanununun 63’üncü maddesi, Cumhurbaşkanına gönlünce, alakasız gerekçelerle grev ve lokavtları erteleme hakkı veriyor. Bu madde nedeniyle, 21 yılda 20 ayrı grev engellendi, 200 bine yakın işçinin grev hakkı gasp edildi. Grev en temel işçi haklarından biridir. Grev imkânı olmadan, işçinin pazarlık gücü yoktur.
İşçide grev kartı olmazsa, asgari ücret tespit komisyonu bir televizyon şovundan öteye gidemez.
Dolayısıyla biz bu maddenin yürürlükten kaldırılmasını, işçinin grev hakkına kavuşmasını istiyoruz.
11) TÜİK talimatla hareket etmeyi bırakıp, gerçek verileri açıklamaya başlasın.
Bugün TÜİK denen kurumun başındakiler, alenen, bilerek ve isteyerek suç işliyorlar. Gerçek verileri gizleyerek, enflasyonu kâğıt üzeri oyunlarla, hükümetin istediği seviyede açıklayarak, on milyonlarca ücretlinin ve emeklinin gelirinin düşük kalmasına sebep oluyorlar.
Bunun vicdani sorumluluğu bir yana, bu apaçık suçtur. TÜİK’in önceki başkanı da, Meclis komisyonunda yüzümüze baka baka, verilerde ricaların etkili olduğunu ağzından kaçırmıştı.
Enflasyonun TÜİK’in açıkladığıyla uzaktan yakından alakası olmadığını, bugün çarşıya pazara giden her bir vatandaş çok iyi biliyor. Dolayısıyla biz, gerçek verilerin açıklanmasını, on milyonlarca insana karşı suç işlenmemesi çağrısını bir kez daha yapıyoruz.
12) Anayasa’nın 49. ve 55. maddeleri uygulansın.
Değerli Basın Mensupları,
CHP olarak önerilerimiz bunlardır. Bunlar gerçekleştiğinde emekçilerin gerçek anlamda yoksulluktan kurtulacağına inanıyoruz.
Asgari ücret tespitinin siyasi şovlara malzeme edilmemesi gerektiğini hatırlatıyoruz. On milyonlarca çalışanın kaderini tek bir kişinin keyfi kararıyla belirlediği bir düzenden emekçinin lehine bir karar çıkmadı, çıkmaz diyoruz.”