Haber: DİLAN KUTLU - Kamera: NAİF KAÇMAZ
Umut Erkut, 36 yaşında atanamayan bir öğretmen. Edebiyat öğretmenliğinden 2009 yılında mezun olan Erkut, Ankara’daki bir rehabilitasyon merkezinde görme engelli çocuklara bağlama dersi vererek öğretmenlik hayalini gerçekleştirmeye çalışıyor. Erkut, "Hayatta kalmak değil derdimiz, yaşamak" dedi.
Umut Erkut, 700 binden fazla öğretmen adayı gibi birçok kez KPSS’ye giren atanamayan öğretmenlerden. Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi mezunu olan Erkut, ataması yapılmayınca bir yazılım şirketinde çalışmaya başladığını, kazancının iyi olmasına karşın öğretmenlik hayalini gerçekleştirmek için işi bırakarak rehabilitasyon merkezinde işe başladığını belirtti. Erkut, neden bu yolu seçtiğini, “Çünkü ben, bu alanı okudum, eğitim gördüm. Eğer biraz daha bunu yapmazsam eğitimini gördüğüm alandan tamamen soğuyacağım, o yüzden yeniden öğretmenliğe döndüm” sözleriyle anlattı.
Özel sektörde çalışan öğretmenlerin en büyük sorununun ‘güvencesiz çalışma’ olduğunu söyleyen Erkut, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde ANKA Haber Ajansı’na konuştu.
“12 ay sözleşme yapabilirsek kendimizi şanslı buluyoruz” diyen Erkut, çalışma zamanları içerisinde de birçok öğretmenin mobbinge maruz kaldığını söyledi. Erkut, “Yapmaması gereken işler öğretmenlere dayatılıyor. 60 saatin üzerinde, asgari ücretlerin altında sıkıntı çekiyorlar. Evini geçindirebilmek için kendisine verilen koşulları zor da olsa kabul etmek zorunda kalıyor” dedi.
Özel sektörde çalışmanın en büyük sıkıntılarından birinin, aldıkları maaşın altında sigorta primi yatırılması olduğunu ifade eden Erkut, şunları söyledi:
“Ücretlerimizin bir kısmı bankaya yatıyor. Geri kalanı elden veriliyor bize. Bu da sigorta primimizin düşük yatmasına denk geliyor. Yarım maaş sigortayla çocuklarımızın geleceğini kurtarmak gibi… Kara kara bunları düşünüyoruz. Biz bu zorluklar içerisinde çok sevdiğimiz mesleğimizi gelecek kaygısı nedeniyle geçiriyoruz.
Öğretmenler, 24 Kasım’dan 24 Kasım’a öğretmen olduğu hatırlanan meslek grubu içerisindeler diye düşünüyorum. Bize de 24 Kasım geldiğinde, ‘size çok şey borçluyuz’ mantığında hareket ediyorlar bütün siyasiler ve kurum sahipleri de. Haklarını bulan öğretmen, ancak değer gördüğünü anlayabilir. Bu da doğrudan siyasilerin elinden geçiyor. Bizim söz söylemek istediğimiz insanlar elbette onlar.
Biz, üniversitede tiyatroya gidebiliyorduk. Müzik dinleyebiliyorduk. Konserlere gidebiliyorduk. Karnımızı doyurmakla birlikte yapabileceğimiz birçok etkinlik vardı. Biz, bunları yapabilmek istiyoruz. Çünkü hayatta kalmak değil derdimiz, yaşamak. Yaşayabilmemiz için de emeğimizin karşılığı olan bir kazancı alabilmeliyiz ki evimize giren eti, sütü, peyniri düşünmeden bir aylık aktiviteleri rahatlıkla karşılayabilmeliyiz.
Tiyatroya gideceğim; bir tiyatro bileti şu an da 150 lira civarında. Bizim karşılayabileceğimiz bir ücret kesinlikle değil. 3 bin 500-4 bin lira kazancı olan bir insan bunu ayda kaç defa yapabilir?”