HABER - KAMERA: KERİM UĞUR
İzmir Tabip Odası Başkanı Lütfi Çamlı, özel sağlık kuruluşlarındaki hekimlerin zorlu çalışma koşullarını araştırmak amacıyla yaptıkları anket çalışmasının sonuçlarını paylaştı. Çamlı, hekimlerin yüzde 81’inin tükenmişlik hissi yaşadığını aktardı.
İzmir Tabip Odası'nın yaptığı anket çalışmasının, sonuçları düzenlenen bir basın toplantısıyla duyuruldu. İzmir Tabip Odası Başkanı Lütfi Çamlı, Türkiye'de 2002 yılında 270 olan özel hastane sayısının 2018 yılında 577'e yükseldiği bilgisini verip şunları söyledi:
"Bu sayıülkedeki toplam hastane sayısının 7,6'sı... Ülkemizdeki toplam 153 bin hekimden yüzde 4'u özel sağlık sektörde çalışmaktadır. Sayıları her geçen gün artan tıp fakültelerinde eğitimini tamamlayan binlerce yeni mezun hekim ve genç uzman piyasalaştırılmış sağlık sisteminin dayatmaları ile ucuz iş gücü olarak bu sektörde istihdam edilmekte. Özel sağlık sektöründe çalışan hekimler mesleklerini yürütürken yoğun iş yükü, uzayan çalışma süreleri, iş, istihdam, gelir ve sosyal güvencesizlik ile karşı karşıya kalmakta. Buna bağlı olarak hekimlerin stres, depresyon, tükenmişlik düzeyleri, olumsuz yaşam ve beslenme koşullarına bağlı sağlık sorunları ile karşılaşma riskleri artmakta.”
Pandemi sürecinde özel sağlık kuruluşlarındaki hekimlerin sorunlarının ciddi artış gösterdiğini vurgulayan Çamlı, yaptıkları anketin sonuçlarını ise şöyle açıkladı:
"Pandemi nedeniyle kamu hastanelerinden sağlık hizmetine ulaşamayan ya da tedirginlik yaşayan hastalar özel sağlık kuruluşlarına yönelmiş, bu kuruluşlarda çalışan sağlık çalışanlarının iş yükü belirgin artış göstermiştir. 4857 Sayılıİş Kanunu'na göre çalışma süresi haftada en çok 45 saattir. Ankete katılanların yüzde 19’u 55 saatin, yüzde 46’sı 45 saatin üzerinde çalıştığını ifade etmiştir. Çalışma süresi, çalışanın sağlığıyla ve bu anlamda fiziksel ve ruhsal bütünlüğü ile doğrudan bağlantılıdır. Uzun çalışma saatleri ve yetersiz dinlenme sürelerinin yüksek hata ve kaza oranı, stres ve yorgunluk, kısa ve uzun dönemli sağlık sorunları gibi olumsuz sonuçlar doğurduğu bilinmekte. Pandemi sürecinde hizmet veren özel sağlık kuruluşu hekimlerinin yüzde 19’u koronavirüse yakalandı. Dünya Sağlık Örgütü'nün 2021 yılında 194 ülkeden elde edilen verilerin değerlendirildiği bir araştırmasında, haftada 55 saat ve üzeri çalışanların haftada 35-40 saat çalışanlara göre kalp krizi riskinin yüzde 35, iskemik kalp hastalıkları riskinin yüzde 17 daha fazla olduğu gösterilmiştir. Özel sektörde de çalışma saatleri iş yasasıçerçevesinde denetlenmelidir. Ankete katılanların yüzde 19’u COVID-19 enfeksiyonu geçirdi.”
ÇALIŞMA SAATLERİ DENETLENMELİ
Çamlı, Sosyal Güvenlik Kurumu’nu göreve çağırdıklarını belirterek şöyle devam etti:
“Ulusal bayram ve genel tatil günlerinde işyerlerinde çalışılıp çalışılmayacağı iş sözleşmeleri ile kararlaştırılır. Sözleşmelerin ne yazık ki çoğu işverenin dayatmasıyla imzalanmakta, hekimlerin incelemesine, meslek örgütüne danışarak özellikle iş yasasına aykırı hükümlerin çıkartılmasına izin verilmemektedir. Sözleşmelerde hüküm bulunmaması halinde çalışanın onayı gerekmesine rağmen, özel sağlık sektöründe hekimler ulusal bayram ve resmi tatillerde doğrudan veya dolaylı olarak çalışmaya zorlanmaktadır Özel sağlık kuruluşlarında çalışan hekimlerin nerdeyse haftanın yedi gününde, gece gündüz ya hafta sonu, resmi tatil demeden sürekli çalışmaya zorlandıkları görülmektedir. Ankete katılanların 47'si resmi tatillerde tam zamanlı, yüzde 21 ise kismi çalıştığını belirtmiştir. Hekimlerin yüzde 47'si 1 Mayıs'ta bile çalışmaktadır. Resmi tatillerde kamudaki gibi izin kullanılmalıdır. SGK resmi tatil günlerinde provizyon verme uygulamasından vazgeçmeli. Hekimler artan iş yüküyle mücadele ederken en temel sosyal haklarını kullanamamakta adeta tükenmektedirler. Ankete katılan hekimlerin yüzde 38'i son iki yıl içerisinde toplamda 10 günden daha az, yüzde 41'i 11-20 gün, izin kullanabilmiştir. Bu kadar az izin kullanımında izinlerde gelirinin kesilmesi ve her işyeri değişiminde izin hakkının sıfırlanmasıönemli bir rol oynamakta. İş değiştirme durumunda da prim hakları sıfırlanmakta."
DİNLENME MOLALARINDA BİLE HASTA BAKIYORLAR!
Aile hekimlerinin dinlenme aralarında bile hasta baktığını vurgulayan Çamlı, şunları söyledi:
"Gün içinde ara vermeksizin hasta bakmaya zorlanmak, randevularda dinlenme aralarının göz önüne alınmamasıözel sağlık kuruluşunun karlılığını artırırken hekimleri tüketmektedir. Ankete katılanların sadece yüzde 35'1 günlük mesailerinde yemek ve dinlenme aralarının bulunduğunu belirtmişlerdir. Yüzde 39'u yemek aralarının olduğunu ama dinlenme aralarının olmadığını, yüzde 24'ü ise yemek ve dinlenme aralarının olmadığını ifade etmişlerdir. Neredeyse tuvalet ihtiyacının bile mesai dişi saatlerde giderilmesinin isteneceği bir ortam yaratılmıştır. Oysa özel sağlık kuruluşlarında çalışan hekimlere ve sağlık çalışanlarına tabi oldukları iş yasasında belirlendiği gibi yemek ve dinlenme molalarının verilmesi gerekmekte. Özel sağlık kurumunda çalışan arkadaşlarımız bugün bu saatteki toplantıya katılamadılar çünkü öğlen saatlerinde de çalışmaya devam etmekteler.”
İZİN HAKLARINI KULLANAMIYORLAR!
Çamlışöyle devam etti:
"Son dönemde iş yasasının getireceği yükümlülüklerden kaçınmak ve mali açıdan bazı avantajlar elde etmek adına işverenler özel hastanelerde çalışan hekimleri çalışan statüsünden çıkarılıp, şirket kurmaya zorlamaktadır. Özel sağlık sektöründe hekim istihdamı, işletme açısından en karlı sözleşmelerle sağlanmaya çalışılmakta, hekimlerden, is ve ücret güvencelerini ortadan kaldıran hizmet alım sözleşmeleri 4B ile çalışmaları talep edilmektedir. Sözleşmeler, iş kanunlarına tabi olarak çalışan işçi (4A'li), serbest meslek makbuzu ya da şirket faturası karşılığında hizmet alımışeklinde 4B'li olarak yapılabilmektedir. 4B çalışma biçiminde hekim, işçi-çalışan olarak hizmet sunmasına rağmen, çalışmaya ilişkin sözleşme iş sözleşmesi olmayıp hizmet alım sözleşmesi olarak kabul edilmektedir. Bu durumda çalışanın iş ve ücret güvencesi ortadan kalkmakta ve işine son verilmesi durumunda kıdem tazminatı ve diğer haklarından feragat etmektedir. Çalışma sürelerine ilişkin haklardan yararlanamamaktadır. Hastalık hallerinde hastalık izni kullanamamaktadır. Kadın çalışanlar anne olmakla ilgili izin hakkından feragat etmektedir. iş kazası ve meslek hastalığı sonucu herhangi bir yasal tazminat talep hakkı olmayacaktır. Hukuki süreçler iş hukuku ve iş mahkemelerinde değil, ticaret hukuku ve ticaret mahkemelerinde işleyecektir.
Bütün bu uzamış mesailerde izin bile kullanmadan sürdürülen sağlık hizmetine karşın hekimler emeklerinin karşılığını alamamaktadırlar. Güvencesiz çalışma koşullarında her geçen gün reel ücret kaybı yaşandığı anket sonuçlarına da yansımıştır. Özelde çalışmaya başladığınızdan beri geliriniz nasıl değişti diye sorduğumuzda ise; Hekimlerin yüzde 54'ü çalıştığı kurumdaki aylık kazancının yaşamı için yetersiz olduğunu belirtti. Döviz cinsinden kazanç değişimi sorgulandığında katılımcıların yüzde 45'i 2 kat civarında azaldığını, yüzde 27'si en az 5 kat ve üzeri azalma olduğunu, yüzde 16'sı en az 10 kat azalma olduğunu belirtti. Sağlık kuruluşlarının yaşadığı finansal sorunlar ya da ekonomik krizin faturası hekimlere çıkartılamaz. Bu alanda sendikalaşmanın yaygınlaşmasının önemi bir kez daha karşımıza çıkmaktadır.
Bu olumsuz artan iş yüküne karşın, azalan gelir hekimlerin motivasyonunu düşürmekte, bedensel ve ruhsal sağlıklarını olumsuz etkilemektedir. Ankete katılanların yüzde 53'ü şu anki çalışma koşullarından memnun olmadığını belirtmiştir. Yüzde 61'i sosyal hayatlarının giderek kötüleştiğini, yüzde 70’i ciro baskısı yaşatıldığını, yüzde 61'i iş güvencesi kaygısı taşıdığını belirtmiştir.
Bu olumsuz çalışma koşulları, kaygı ve mutsuzluklar hekimlerin çok sık iş değiştirmesine yol açmaktadır. Çoğu zaman tüm haklarından vazgeçerek yapılan bu iş değiştirmelerde hekimler ciddi hak kayıpları yaşayabilmektedir. Ankete katılan hekimlerin şu anda çalıştıkları kurumlardaki çalışma sürelerine bakıldığında yüzde 30'u 1 yıldan az zamandır çalıştığını, yüzde 18'i, 1-2 yıldır çalıştığını belirtmiştir. Bu veri hekimlerin İzmir'de sık kurum değiştirmek zorunda kaldığını, yani çalışma koşullarının iyi olmadığını ve hekimlerin sürekli bir arayış içinde olduğunu düşündürmektedir. Katılımcıların yüzde 81'i değişen dönemlerde ve düzeylerde tükenmişlik hissi yaşadığını belirtmiş olup yüzde 19'u sürekli bir tükenmişlik sendromu içerisinde olduğunu belirtti. Yüzde 45'i ruh sağlığının tedavi gerektirecek düzeyde kötü olduğunu belirtti. Bu sonuçlarla sağlıkta dönüşüm programının hekimlere artan emek sömürüsü, dışında bir şey sunmadığını söyleyebiliriz. Ankete katılan hekimlerin yüzde 81'i Sağlıkta Dönüşüm Programının hekimleri emek, gelir ve iş güvencesi açısından olumsuz etkilediğini ifade ediyor."