CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, katıldığı bir televizyon programında; TÜİK Başkanı ve Milli Eğitim Bakanı’nın kendisine karşı tutumlarına ilişkin eleştirmesi TBMM Başkanı Mustafa Şentop’u eleştirdi. Şentop yayına telefonla bağlandı. Ulaştırma Bakanı Adil Karaismailoğlu ile ilgili eleştirileri üzerine de Bakan Karaismailoğlu yayına telefonla bağlandı. Kılıçdaroğlu, "Şimdi saray da bizi dinliyor, onun da bağlanmasını istiyorum" dedi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne İçişleri Bakanlığı tarafından "özel teftiş" başlatılmasına ilişkin Kılıçdaroğlu, "Teröristler var, sen de seyrediyorsun. Hükümet kendisi, bakan kendine bağlı. MİT, emniyet, İçişleri Bakanlığı kendisine bağlı. Adalet Bakanlığı kendisine bağlı. Teröristler var diyor, kimi suçluyor? Bizim belediye başkanlarımızı. Beyefendi sen orada armut mu topluyorsun?" dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Habertürk TV'de Fatih Altaylı'nın "Teke Tek" programına konuk oldu.
Programda Kılıçdaroğlu, Şanlıurfa'da 3 askerin şehit olması üzerine, “Milletimizin başı sağ olsun. İnşallah, bir daha bu tür acılarla karşılaşmayız. Yakınlarına, arkadaşlarına, bütün halkımıza baş sağlığı diliyoruz. Allah rahmet eylesin” dedi.
Kılıçdaroğlu’nun katıldığı program devam ederken TBMM Başkanı Mustafa Şentop ile Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu, yayına telefonla bağlandı.
Kılıçdaroğlu’nun açıklamaları şöyle:
“İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ’NİN MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLÂTI MI VAR?: (İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde başlatılan ‘özel teftiş’ üzerine yöneltilen soruya) Sayın Bahçeli’nin söylediğini bir tarafa bırakıyorum zaten. Eleman alımıyla ilgili bilgiler, elbette devletin denetimindedir. Belediyeler, elbette denetlenir. Hiçbir zaman ‘niye müfettiş gönderdiniz’ diye sitem de etmedik. Zaten belediye başkanı arkadaşlarıma, ‘asla şikâyet etmeyeceksiniz, sadece önünüze konulan engelleri aşacak ve görevinizi yapacaksınız’ dedim. Bir suçlama yapıldı, suçlamanın gerekçesi havada. ‘Teröristleri alıyorlar, istihdam ediyorlar.’ İyi de eğer soruşturma açacaksınız, iyi hal kâğıdı verenlere açacaksınız. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Millî İstihbarat Teşkilâtı mı var? Herkesi izliyor mu?
İSTANBUL’U ALMAMIZI HAZMEDEMİYORLAR: Yapılan bir kumpas. İşin Türkçesi, İstanbul’u almamızı bir türlü hazmedemiyorlar. Yani İstanbul’un rantını nasıl olur da ben yemiyorum, nasıl olur da benim yandaşlarım yemiyor, nasıl olur da İstanbul’un rantını 16 milyona Ekrem İmamoğlu verir. Verir kardeşim. Ekrem İmamoğlu, İstanbul halkı, 16 milyon yurttaşı için çalışıyor. Varsa bir rant ki her kentin var, bu rantı bir avuç insana değil İstanbul’a verecek, bunun için uğraşıyor.
EKREM BEY, ARKADAŞLARI İLE AKP DÖNEMİNDEN YOLSUZLUK DOSYALARINI SAPTADILAR: İstedikleri kadar denetlesinler, ama önyargı ile gidiyorlar ve suçlamaları yapıyorlarsa… Ya önce bir bekle ya. Müfettişin raporunu bekle. İstanbul Büyükşehir Belediyesi soruşturma açtı ve birçok yolsuzluk dosyası saptadı. İçişleri Bakanlığı rapor düzenlenmesini istemedi, yolsuzluk dosyalarını bize teslim edin dedi. Ekrem Bey, arkadaşları ile AKP döneminden yolsuzluk dosyalarını saptadılar. Kendisi değil, müfettişler. El koydular, ‘bunları bize verin.’ Ne oldu bu yolsuzluk dosyaları? Üstü kapatıldı. Söylüyoruz, takip de ediyoruz. Rakamlar var, kamuoyu ile paylaşıyoruz. Ne kadar yolsuzluk yaptıklarını da biliyoruz. Ama önümüzde bir duvar var. Vatandaş diyor ki zaten bunların görevi yolsuzluk yapmak. Onlar için yolsuzluk yapmayı olağan bir olay olarak görüyor. Yankılanma bizim beklediğimiz dozda değil.
BİR BİNA YAPIYORSUNUZ, İHALE YOK, BİNA DA YOK: Şimdi Ulaştırma Bakanlığı yapan kişi, eskiden İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde genel sekreter yardımcısıydı. Hiç olmamış bir işe, iş olmuş gibi tutanak düzenliyor, imza atıyor, adama para veriyorlar. Bir bina yapıyorsunuz, ihale yok, bina da yok. Ama bina yapılmış gibi tutanak tutup adama dünyanın parasını veriyorsunuz. Bunun hesabını soracağınıza bu adamı getirip bakan yapıyorsunuz. Dünyada örneği var mı ya? Belgeler var, imzası var. Her şey var. Ama getirdiniz bakan yaptınız.
AK PARTİ’NİN İÇİNDE VİCDAN SAHİBİ KİŞİLER BİLE BUNUN NE KADAR YANLIŞ OLDUĞUNU SÖYLÜYORLAR ZATEN: (Ekrem İmamoğlu görevden alınır mı?) Böyle bir ihtimal görmüyorum. Müfettiş olmak sıradan bir olay değildir. Elbette müfettişlerin de herhangi bir partiye sempatisi olabilir. Ama müfettiş dediğiniz kişinin bir vicdan taşıması lazım. Olaylara bakacak, araştıracak. Varsa bir şey elbette soru da soracak. Ekrem Bey’e değil, ilgili kişiye. Bunu neden hangi gerekçe ile yaptınız diye. Ben olayın birilerinin beklediği boyuta ulaşacağını hiç sanmıyorum. AK Parti’nin içinde vicdan sahibi kişiler bile bunun ne kadar yanlış olduğunu söylüyorlar zaten. Olmaması gereken bir olay. Müfettiş gelecek, raporunu yazacak. Ben müfettişlerin bir talimatla bu işi gidelim, soruşturma açalım, Ekrem Bey’i şu hale getirelim, görevden alalım. Böyle bir şey mümkün değil.
YA İFTİRA ATILDIYSA NE OLACAK BU İNSANLARA?: Teröristte şimdiye kadar neredeler? Tutsunlar, gitsinler, yakalasınlar, mahkemeye versinler. Öyle değil mi? Polisin, savcısın, bakanlığın, Cumhurbaşkanlığın var mı, var. Kardeşim, bu adam teröristse bu adamı sen nasıl tutarsın orada. Hemen yakalarsın, ifadesini alırsın, gereğini yaparsın. Bu adamlar şu anda çalışıyorlar. Ya iftira atıldıysa ne olacak bu insanlara? Bu insanların hepsinin tazminat davası açmasını isteyeceğim.
BEYEFENDİ SEN ORADA ARMUT MU TOPLUYORSUN?: (Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın) Kendisini suçluyor. Teröristler var, sen de seyrediyorsun. Hükümet kendisi, bakan kendine bağlı. MİT, emniyet, İçişleri Bakanlığı kendisine bağlı. Adalet Bakanlığı kendisine bağlı. Teröristler var diyor, kimi suçluyor? Bizim belediye başkanlarımızı. Beyefendi sen orada armut mu topluyorsun? Varsa terörist yapış yakasına götür. Senin görevin terörist suçlama değil. Teröristi suçluyor. Terörist üzerinden belediye başkanını suçluyor. Bunlarda gerçekten akıl tutulması var. Bunlar devleti falan yönetmiyorlar, iftira ile devlet yönetilmez. Devlet akılla, bilgiyle, birikimle yönetilir.
EŞİM GİDİYOR ALIŞVERİŞ YAPIYOR, SİZİN SÖYLEDİĞİNİZ RAKAMLARLA İLGİSİ YOK: (TÜİK’e girmesi durumunda ne görüşeceğine ilişkin sorulan soruya) Merkez Bankası’na nasıl gittiysem oraya da gidecektim. Başkanla konuşacaktım, siz bu enflasyon rakamları nasıl buluyorsunuz diye. ENAG diye bir kuruluş var, burada bilim insanları görev yapıyorlar. Bunların buldukları rakamlar ile sizin rakamlarınız arasında dağlar kadar fark var. Sadece bir vatandaş olarak, eşim gidiyor alışveriş yapıyor. Bakıyoruz, sizin söylediğiniz rakamlarla ilgisi yok. Vatandaşa soruyorum, ilgisi yok. Gazetelere, televizyonlara bakıyorum, ilgisi yok. Siz bunu neye göre saptıyorsunuz diye bir soru soracaktım. Başka ne olabilir. TÜİK’in internet sitesinde diyor ki ‘Herhangi bir sorunla karşılaştığınız zaman bizi ziyaret edebilirisiniz.’ Ben de sorunla karşılaştım.
HALA AK PARTİ'YE OY VERİYORSANIZ O ZAMAN MEMNUNSUN DİYORUM: Ben oraya işçinin, emeklinin, asgari ücretlinin, milyonlarca kişinin hakkını aramak için gittim. Sonuçta asgari ücretlilere bir rakam verildi, ama emekliye ne verildi? Yüzde 25, enflasyon kaç? Emeklinin suçu ne? Emekli çalıştı, üretti, alın teri döktü, ülkenin kalkınmasına katkıda bulundu, primini üredi, "artık senin insanca yaşamana gerek yok, sen bunla idare et" diyor. Bütün emeklilere diyorum, "Sandığa gidip hala AK Parti'ye oy veriyorsanız o zaman memnunsunuz" diyorum.
HAKKI ELİNDEN ALINAN İNSANIN HAKKINI SAVUNMAYACAKSAM BEN NİYE SİYASET YAPIYORUM O ZAMAN: Milli Eğitim Bakanlığı’ndan randevu istedim. ‘Bu haksızlık nedir’ diye soracaktım. Bir insanın elinden ekmeği alınır mı bunu soracaktım. Neden bunu önlemini almıyorsunuz, dereceye giren bu insanlar neden sözlüde eleniyor, bunu soracaktım. Bekledik, bir yanıt yok. 12 saat bekledik, bir yanıt yok. 15’inci saatin sonunda ben oraya gittim. Hani diyor ya ‘beklemedi’ falan. Ben sınava girip, hakkı elinden alınan insanın hakkını savunmayacaksam ben niye siyaset yapıyorum o zaman. Bir kadın öğrenci şunu söyledi. "Annem öldüğü zaman babam ağlamadı, ama ben dereceye girip sözlüye girince babamın ağladığını gördüm, içime sindiremiyorum" dedi. Onun hakkını savunmayacağım da kimin hakkını savunacağım?
EKİBİNLE GEL, İSTİYORSAN PROMTERİ DE GETİR: Gidici olduğunu gayet iyi biliyor, çatışma, gerginlik istiyor. O nedenle her türlü hakareti yapıyor. Acaba bir şey olur mu, sadece gülümsüyorum. Bir kişi devletin en tepesinde oturup bütün yetkilere sahip olan birisi rakibine hakaret ediyorsa, işi o noktaya taşımışsa bu acizliğin belirtisidir. Aciz, yönetemiyor demektir. Onu da herkesin görmesini isterim. Gülümsüyorum. Arkadaşlar okuyorlar, hep birlikte kahkaha ile gülüyoruz. Erdoğan bunu da söyledi. Söylesin ne olacak yani. Kesinlikle artık ülkeyi yönetme kapasitesi bitmiştir. Öyle bir birikimi yoktur. Gerginlik, kavga üzerinden varlığını sürdürmek istemektedir. Devletin güçlerini kullanarak bunu yapmak istemektedir. Cesareti varsa bir televizyonda karşıma çıkar. Cesareti yok, bilgisi yok, birikimi yok. Hatta şunu da söyledim, ekibinle gel, istiyorsan promteri de getir. İstiyorsan önce sana soruları da ben vereyim. Cevabını ver, eğer yanlış cevap verirsen ben bunları da yanıtlarım. Korkuyor.
ENDİŞEYE KAPILMIŞ VAZİYETTE: Vereceği çok hesap var. Asıl temel nokta orası. Ne dedi Trump, ‘Kızdırma, mal varlığını araştırırım.’ Ne söyledi Erdoğan, ben olsam şunu söylerdim, ‘araştırmazsan namertsin, bir kuruş bulursan siyaseti bırakırım.’ Erdoğan dedi mi, tek kelime bile etmedi. İktidardan gitmenin onun için ciddi maliyet doğuracağını biliyor. Öyle bir endişeye kapılmış vaziyette. Bu endişe ile devlet yönetilmez.
EYLÜL AYINDA SEÇİM BEKLİYORUM: Önümüzdeki Eylül ayında seçim bekliyorum. Ekonomiyi daha fazla götüremezler. Götüremediklerini de gayet iyi biliyorlar. Merkez Bankası’nın eksi rezervi sürekli büyüyor. Getirdikleri swaplarla durumu idare etmeye çalışıyorlar. O paraları da büyük ölçüde piyasaya sürdüler. Ne olduğunu ne bittiğini kimse bilmiyor. Hele 20-27 Aralık arası Türkiye'nin en büyük soygunu gerçekleşti. Birileri köşeyi döndü. Fakir, fukara, özellikle kendi tabanında büyük bir tepki var. Çünkü dolar alanların büyük bir kısmı kaybetti. Bizim fakir, fukara dolar almaz, onun tabanı alır, onlar da kaybetti. Bunu da sağ olsun Nebati Bey, açıkladı kamuoyuna. Böyle bir tablo ile karşılaştığınız görüyorsunuz zaten, ülkenin yönetilmediğini, savrulduğunu, ülkeye hâkim olunmadığını, bilgilere hakim olunmadığını, bürokrasinin tamamen işi bıraktığını ve terk ettiğini, korkudan bürokratların hiçbir özellikle yolsuzluk dosyalarına imza atmama gibi bir geleneğin oluştuğunu ve dolasıyla görevden alıyorlar, almalarına rağmen ben buna imza atmayacağım diyor. Bu da bizi mutlu ediyor.
DAHA GÜZEL BİR SİSTEM: 6 parti, ittifak içindeyiz desek doğru olmaz. Çünkü bu önümüzdeki süreç içinde gerçekleşecek. Ama 6 partinin ortak iradesi, bu sistemi tamamen devre dışı bırakıp güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçmektir. Bu eskiye dönmek anlamına da gelmiyor. Tam tersine var olan hükümeti güçlendiren, parlamentoyu daha saygın kılan, bakanları işlevli kılan, parlamentoda bakanların gidip hesap vermesini yol açan daha güzel bir sistem. Sorunları büyük ölçüde çözen, Siyasi Partiler Yasası’nda, Meclis İç Tüzüğü’nde değişiklikler yapan bir düzenleme.”
Programın bu bölümünde, yayına TBMM Başkanı Mustafa Şentop bağlandı. Şentop, şunları söyledi:
“Sayın Genel Başkan diyor ki; ben Milli Eğitim Bakan’ından randevu istedim verilmedi, bu konuda TBMM Başkanı sahip çıkmalıydı, devreye girmeliydi girmedi çünkü saraydan talimat alıyor.
Ben siyasi parti temsilcileriyle hiçbir zaman polemiğe girmedim girmek istemem, girmeyeceğim de fakat bu ilk değil bunun devam edeceğini düşündüğüm için burada milletimizin doğru bilgilendirilmesi bakımından sadece bu konuya mahsus olmak üzere bir açıklama yapmak istiyorum. Ben TBMM Başkanı’yım ayrıca hukukçuyum, yıllarımı hukuka verdim. Anayasa ve içtüzükle ilgili muhtelif dersler verdim. Bir milletvekilinin anayasada iç tüzükten kaynaklanan haklarının hükümet kurumları olabilir, bakanlıklar olabilir bunlarla ilgili olarak içtüzük ve anayasadan kaynaklık haklarımın neler olduğunu, bu haklarla ilgili bir sorun yaşandığından Meclis başkanın ne zaman, nasıl ve hangi enstrümanlarla müdahale edeceğimi çok iyi biliyorum. Ama milletvekillerinin bütün yaptıkları işlerle ilgili olarak her zaman sonuç alamadıklarında Meclis Başkanı onların yanında arkasında ve her türlü taleplerini karşılayacak bir makam değildir. TBMM Başkanlığı’nın günlük siyasi polemiklerin içerisinde bu şekilde malzeme yapılmasında rahatsızlık duyuyorum.
“SİYASİ TARTIŞMALAR GİRMEK İSTEMEM”
Siyasetçilerin, sayın genel başkanların kendilerine göre siyasi planları olabilir, senaryoları olabilir iletişim stratejisi kurmak isteyebilirler, oyunlar kurabilir ama bu oyunlarda kendileri ve gönüllü olanlar oynayabilir. Bir siyasi partinin kurmuş olduğu bir siyasi planın, projenin, iletişim stratejisinin bir oyuncusu olarak Meclis Başkanını davet etmek bu oyunun bir parçası olmadığı zamanda Meclis başkanını ağır bir şekilde, siyasi tahammülün ve hukukun sınırlarını zorlayan bir şekilde itham etmek yanlıştır çok vahimdir. Siyasi parti genel başkanları istedikleri gibi tartışsınlar, konuşsunlar ama kendilerini başarılı ya da başarısız hissettikleri noktada aman Meclis başkanı niye benim yanımda değil diye de yanıltıcı açıklama yapmasınlar. Ben şunu ifade ediyorum zaten sayın genel başkan da o sözleri söyledikten kısa bir süre sonra ben zaten Milli Eğitim Bakanı ile görüşmeyi planlamamıştım bakanlığın önünde açıklama yapacaktım dedi. Meclis Başkanı’ndan böyle bir siyasi çalışmanın bir yerinde yer almasını talep etmek çok yanlıştır. Bunu ifade etmek istiyorum sadece başka siyasi tartışmalar girmek istemem.”
“TBMM BAŞKANI DEVREYE GİRSİN BANA RANDEVU ALSIN BÖYLE BİR BEKLENTİM HİÇ OLMADI”
Kılıçdaroğlu ise şöyle konuştu:
“Randevu istedim vermediler, TBMM Başkanı devreye girsin bana randevu alsın böyle bir beklentim hiç olmadı. Böyle bir beklenti yanlıştır. Zaten böyle bir şey söylemedim. Bir milletvekili eğer bir bakanlığa giderken sizin önünüze kilit vurulmuş bir kapı çıkarılıyorsa buna her şeyden önce TBMM Başkanı, ‘Siz ne yapıyorsunuz bu seçilmiş kişi, siz atanmışların olduğunu bakanlığa bir milletvekili gelebilir, sorusunu sorabilir, görüşmeye yapabilir siz bunu nasıl yapabiliyorsunuz’ diye sorması gerekirdi. Ben biliyorum sayın Şentop bunu zaten sormayacaktır. Ama ben gerçek anlamda parlamentoda başkanlık yapan birisinin milletvekillerinin hakkını ve hukukunu savunmasını gerektiğini söylüyorum. Yoksa sayın Şentop araya girsin bana randevu alsın gibi bir beklentim hiç olmadı. Aynı şekilde TÜİK’in kendi internet sitesinde vatandaşlar için randevu alamadan gelebilirler ifadesi var. Ben oraya gittim orada da demir kapı vardı. Bir kişi soramayacak mı bu ülkede seçilmiş bir milletvekili bir devlet dairesine giderken kapısına kilit vurulur?”
“MECLİS BAŞKANIYIM, ANAYASA’YA VE İÇTÜZÜĞE GÖRE SEÇİLDİM”
Şentop, şunları söyledi:
“Bir, gerçek Meclis başkanı diye bahsediyor, bunu hatalı bir ifade olarak görüyorum. Ben gerçek Meclis başkanıyım, Anayasa’ya ve içtüzüğe göre seçildim, TBMM’de yapılan oylamayla seçildim. Eğer ben gerçek Meclis başkanı değilsem sayın genel başkanın da gerçek genel başkanın olup olmadığı aynı yaklaşımla tartışılır. İkincisi, sayın genel başkan daha önce yüzlerce milletvekilinin gittiği bakanlıktan bahsediyoruz. Yaşanan olayın hala böyle çok olağan bir milletvekilinin bir bakandan randevu isteyerek gittiği ama engellenmiş bir durum gibi yansıtılmasını çok yanlış buluyorum. Bu bir çarpıtmadır. Siz çok spesifik, çok özel bir şey planlamışsınız ve yapıyorsunuz kimsenin size bir şey diyeceği yok. Hayır Meclis Başkanı niye benim yanımda değil niye bana sahip çıkmıyor bir milletvekili gitti kapılar kapandı. Hayır bir sürü milletvekili gitmiş, sizin partinizden de gitmiş. Sordum ben bunu, gelen bir milletvekilinin önüne bir engel çıkartıldı mı, yok hayır. Ama siz özel bir planlamaya bir iş yapmak istiyorsunuz buyurun. Ama kalkıp da bu yaptığınız planlamanın bir yerinde Meclis başkanı malzeme olmadı diye suçlayamazsınız.”
Şentop’un sözlerinin ardından yayın devam etti. Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
"CUMHURBAŞKANI ADAYINI BEN DEĞİL MİLLET İTTİFAKI BELİRLEYECEK: (Belediye başkanlarının Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda yönetilen soruya karşılık) Tartışmaya önce doğru başlamamız lazım. Cumhurbaşkanı adayını ben değil Millet İttifakı belirleyecek. İttifakın belirleyeceği bir adayı benim kalkıp da ittifakı bir tarafa atıp beyler bizim adayımız budur veya ben adayım diye açıklama yapmam doğru olur mu olmaz. İşin doğrusu iki konuyu gündeme almamız lazım: Bir Cumhurbaşkanı adayı nasıl olmalı? İki Cumhurbaşkanı adayını nasıl belirleyeceğiz? Nasıl belirleyeceğimiz gayet basit. İttifakı oluşturan bileşenler bir araya geleceğiz Cumhurbaşkanı adayımız kim olmalı diye üzerinde tartışacağız. Şimdi biz bunu bıraktık bir kenara Ali mi olsun, Veli mi olsun, e ittifak, ittifak hiç önemli değil biz buradan bir karar verdik. Biz baştan beri öngördüğümüz ve sağlıklı, güven içinde yürüttüğümüz bir olayı tuzla buz edelim diyoruz. Biz niye bu tuzağa düşelim. Bir araya geleceğiz hep beraber oturacağız, sonucuna bakacağız bir aday üzerinde karar kılacağız bu kadar basit. Ben diğer liderler adına konuşursam en büyük haksızlığı yapmış olurum. Bizim öyle bir özelliğimiz var ki her birimiz konuşuruz kendi adımıza. Eğer anket yapacaklarsa bu ülkenin nasıl bir Cumhurbaşkanı ihtiyacı var diye yapılsın.”
Programın bu bölümünde ise Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismaoğlu, yayına telefonla bağlandı. Karaismaioğlu şunları söyledi:
“Muhalefet lideri sayın Kılıçdaroğlu, yani biz Anadolu insanıyız, bu kötü siyasetlerine bizi alet etmeye çalışıyorlar ama yanlış yapıyorlar. Ben 24 yıl İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde çalıştım. Genel sekreter yardımcısıydım. Kendi söylediklerinde zaten çelişiyor. Genel sekreter yardımcısı tutanak tutmaz zaten. Buranın kontrol mühendisleri var. Binlerce iş yaptık İstanbul’da. Bunların hepsinde emeğimiz, katkımız vardır. Oturduğunuz yerden öyle laf ederek, iftira atarak çok ayıp. Siz belediye çalışanları için namus sözü vermiştiniz, onu hatırlatmak isterim size. Yazıktır. Bu iftira hakkıdır. Siz helalleşmekten bahsettiniz, biz helaliyle yaşayan insanlarız. Bunları söylerken dikkat edin. Üzülüyorum vallahi. Anlaşılıyor ki bu iftiraların ardı arkası kesilmeyecek, ok yaydan çıktı. Bu iftiralar sayesinde hiçbir yere gelemezsiniz, kendinize gelin.
"MAHKEMEDE DE HESABINI VERECEKTİR"
İstanbul Havalimanı 10 milyar euroya yapılmıştır. Evet, ekonomik değeri sıfır olan bir alanda, devletin kasasından bir kuruş çıkmadan 10 milyar euroluk bir yatırım yapılmıştır ve 25 yıllık kiralama süreci içerisinde de 22 milyar euro devlete kira verecektir. Geçtiğimiz cuma günü dava edilmiştir, mahkemede de hesabını verecektir.”
Kılıçdaroğlu, “Önümde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Teftiş Kurulu’nun İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazdığı yazı var. Uydurma muydurma bilmem” dedi.
Karaismaoğlu’nun, “Öyle bir şey olabilir mi ya. Bu eşyanın tabiatına aykırı olan bir şeydir. Genel Başkan o kadar hassassa mevcut belediyeden hesap sorsun” sözlerine “Bir de İçişleri Bakanlığı müfettişlerini bu konuda görevlendirseler. Savcıya gitse de o raporu alsa, değerlendirse çok iyi olmaz mı?” dedi. Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“SARAY DA DİNLİYOR, SARAYIN BÜTÜN EKİPLERİ DE DİNLİYOR, BAĞLANMASINI İSTİYORUM”
“Şimdi saray da bizi dinliyor, onun da bağlanmasını istiyorum. Saray da dinliyor, sarayın bütün ekipleri de dinliyor. Bağlanmasını istiyorum. Ben belgesiz konuşmam. Bu belge, yanlıştır, uydurmadır diyebilirler. Onlar devlettir, devletin bütün elemanlarını devreye koysunlar, yanlış mıdır, doğru mudur bulsunlar.”
Karaismailoğlu, “Gidin, Levazım-Dolmabahçe Tüneli niye çöküyor, onu yapın, sonra hesabını sorun” dedi. Bu sırada Fatih Altaylı “Ben bir şey söyleyeyim. Levazım Tüneli, AK Parti döneminde durduruluştu. Ben tam onun üzerinde oturuyorum, biliyorum” diye konuştu.
Kılıçdaroğlu, açıklamalarını şöyle sürdürdü:
“GELSİN, İÇİŞLERİ BAKANI, BUNA DA EL KOYSUN, NİYE KOYMUYOR?: (Belge üzerine yönetilen soruya) Belge olmasa, siz bir şeyi savcıya gönderebilir misiniz? Gelsin, İçişleri Bakanı, buna da el koysun, niye koymuyor? Çünkü bu netameli iş. Buraya dokunmayalım. Neyi inceleyecekler, efendim eleman alınmış da onun içinde bilmem neymiş de onun için bir müfettiş ordusu görevlendiriliyor. Görevlendir buna. Bu söylediğim sadece birisi.
PLAKALARI TEK TEK ÖNLERİNE KOYACAĞIZ: Siz İBB'nin Cumhurbaşkanlığına kaç araç tahsis ettiğini biliyor musunuz? AK Parti'ye, Bakanlara, vakıflara niçin araba tahsis edilir. Bu milletin, fakir fukaranın parası çarçur edilir mi? Efendim bunlar iddia. Ne iddiası kardeşim. Plaka var, tahsis var. Ne iddiası Allah aşkına! Çıksın saraydaki zat "Biz araç tahsisi istemedik" diye söylesin. Plakaları tek tek önlerine koyacağız. Resmi yazı var. Bakanlıklara resmi yazı var.
27,5 YILIMI DEVLETE VERDİM BÖYLE REZALET GÖRMEDİM: Cumhurbaşkanlığı'na 7 araç, 15 Temmuz Derneği'ne 7 araç, AK Parti Grup Başkanvekilliği, AK Parti Silivri İlçe Başkanlığı, Başbakanlık 100 araç, Cumhurbaşkanlığı, Erok Spor Kulübü, Irak Devlet Başkanı, Meclis 1. Başkanvekili, Okçular Vakfı, Sekbanlar Spor Kulübü, Sıcak Yuva'ya İBB'den araç, ne yapılıyor bunlar? Ne iddiası? Bunlar kul hakkı yiyorlar. İstanbul'un alın terini nasıl birilerine peşkeş çekersiniz. 27,5 yılımı devlete verdim böyle rezalet görmedim. Desinler ki 1 aracı CHP Genel Merkezi'ne tahsis ettik. Siz aracı tahsis ediyorsunuz. Sürekli tahsis ediyorsunuz. Olur bir kez acil bir şey olmuştur. Bunu anlayışla karşılarım. Başkanvekiline aracı veriyorsunuz. Uzun süreli.
İNGİLİZ FİRMASININ İNTERNET SİTESİNDEN ÖĞRENİYORUZ: Bir de devletin kasasından kuruş para çıkmıyor diyorlar ya. Büyük aldatmaca. Garantileri kim verdi? Bu sözleşmeler gizli. Madem bu kadar şeffaf niye açıklamıyorsunuz? Şehir hastanelerini açıklayın? Şehir hastanelerinin kaça mal olduğunu bunlara danışmanlık yapan İngiliz firmasının internet sitesinden öğreniyoruz. Temel atıyorsunuz, arkasından ihale yapıp, aynı adama veriyorsunuz. Biz yapsak kıyamet kopar. Savcı burada bir şey yok diyor. Şu devletteki çürümüşlüğe bakar mısınız? Devletin yeniden inşa edilmesi lazım. Bunu da Allah'ın izniyle biz yapacağız. Kul hakkı neymiş, erdemli olmak neymiş bütün herkes görecek.
BİZİ İSİM Mİ KURTARACAK, BİZİ SİSTEM Mİ KURTARACAK?: (Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı kim olacak) Olayı isme indirgerseniz en büyük hatayı yapmış olursunuz. Bizi isim mi kurtaracak, bizi sistem mi kurtaracak? Bizi sistem kurtaracak. Kim olursa kazanır. Sisteme karşı biri oturacak. Sen bu sistemi istiyorsan ona oy ver, hayır bu sistemin değişmesini istiyorsun buna oy ver. Söyleyeceğiz, bunun nitelikleri bu, bunun nitelikleri bu. Bunun ahlakı bu, bunun ahlakı bu. Bunun devlet anlayışı, dünyaya bakışı bu, bunun bakışı bu. Bu kavgadan yana, bu barıştan yana. Bu her türlü yolsuzluğu yapıyor, bu asla. Çok güzel şeyler yapacağız, hiç endişe etmeyin. Buradan bütün vatandaşlarıma söylüyorum, hiç kimse endişe etmesin, hiç kimse umutsuzluğa kapılmasın.
BİZ HELALLEŞMEK İSTİYORUZ DEDİLER VE ÇIKTILAR SARILDILAR: (Kiminle helalleşeceksiniz?) Kime kamu tarafından yapılmış bir haksızlık varsa onunla helalleşeceğiz. İki insan arasındaki tartışmada, iki insan oturur helalleşir. Bugün kanaat önderleriyle bir toplantı yaptık. Toplantının sonunda bir AK Partili ile AK Partili olmayan bir başka arkadaş heyetin huzurunda biz helalleşmek istiyoruz dediler ve çıktılar sarıldılar.
RÜŞVET YEDİĞİ BELLİ OLUP, BÜYÜKELÇİ ATANAN KİŞİLERİ DERHAL ÇEKECEĞİZ: (Olası iktidar değişikliğinde dış politikada ilk olarak neler yapılacak) İlk yapacağımız iş, rüşvet yediği belli olup, büyükelçi atanan kişileri derhal çekeceğiz. Türkiye Cumhuriyeti’nin itibarını ve saygınlığını koruyacağız. Rüşvet alan bir kişi büyükelçilik yapamaz. İnşallah ona da iddia demezler. Biliyoruz, gayet net, açık. Dava da açmıyorlar. Avrupa Birliği’nin öngördüğü bütün demokratik standartları Türkiye’ye getireceğiz ve yasalaştıracağız. Birinci sınıf demokrasiyi kendi ülkemize getireceğiz. Biz kendi irademizle yapacağız. Bunlar diyor ki Avrupa Birliği fasıl açsın, biz yapalım. Talimat versin, yapalım. Türkiye talimat alan bir ülke mi?
ORTADOĞU BATAKLIĞINA SOKTULAR: Bunlar dış politikayı şahsileştirdiler. Erdoğan, kendi şahsı üzerine aldı. Dışişleri Bakanı kim? Milli Savunma Bakanı, Dışişleri ile ilgili işler yapıyor. İbrahim Kalın, Dışişleri ile ilgili işler yapıyor. Dışişleri Sözcüsü konuşacağına, İbrahim Kalın konuşuyor. Dışişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı olmaktan çıkmış zaten. Ne yetkisi var ki. Hiçbir yetkisi yok. Yetki Erdoğan’da. Dış politikada Türkiye’yi nereye getirdiler? Ortadoğu bataklığına soktular. Hemen, Dışişleri Bakanlığı’na diyeceğiz ki Suriye’ye büyükelçi, bizde büyükelçi, karşılıklı büyükelçilikler. Mısır ile karşılıklı büyükelçilikler. Suriye’de çatışma olmasını istemiyoruz, bize olumsuz yansıyor. 3 milyon 600 bin Suriyeli var. Türkiye’yi asla küçük göstermez. Türkiye, bölgenin en güçlü ülkesi. Barışacağız, beraber olacağız. Kan dökülmesini engelleyeceğiz. Rusya ile ilişkileri düzelteceğiz. Suriye’de bizim kaybettiklerimiz var.
ARABA SALTANATI VAR, CUMHURBAŞKANI 50, 60 ARABA İLE Mİ GİDER ALLAH AŞKINA YA: (Ekonomi nasıl düzelir?) Bu işin sihirli sözcüğü güvendir. Aldığınız kararlarla topluma güven verirseniz, karşılıklı güven oluşturursanız bu işi süratle çözerseniz. Birikimli insan gücü var. Devletin gelirine, giderine bakarsanız. İsrafı büyük ölçüde engellerseniz. 13 uçağa gerek yok. Bakanlıklar kirada. Niye kirada otuyor? Eskiden kira ödenmiyordu. İcra daireleri kiralık binalarda, niye? Yapıyor yandaş bina, devlete yüksek bedelle kiralıyor. İki yılda bedelini çıkarıyor. Sonra soygun düzeni. Buna benzer birçok uygulamalar var. İsrafı bitireceksiniz. İsrafı bitirmek bile sizinle toplum arasında ciddi bir güven ilişkisi doğurur. 13 uçağınız var, bir uçak neyinize yetmiyor. 12’sini satın. 12’sini satmak devleti kurtarır mı, hayır. Ama 12’sini satmak, vatandaş ile yönetici arasındaki güveni sağlar. Evet bu israftan yana değil. Araba saltanatı var. Cumhurbaşkanı 50, 60 araba ile mi gider Allah aşkına ya. Yakılan benzine mi dersin… Yatağa aç giren çocuklar var.”