Haber: EDDA SÖNMEZ- OKTAY YILDIRIM / Kamera: ADEM KARABAYIR
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu; her şeye vergi ödeyen vatandaşın, bütçelerin kendi tercihlerine uygun hazırlanıp hazırlanmadığını, sorgulamasının demokrasinin gereği olduğunu belirterek, “Ben bu kadar vergi veriyorsam neden bu kadar işsizlik var? Neden benim ödediğim vergilerin büyük bir kısmı faiz olarak birilerine ödeniyor? Eğer bu soruları büyütür ve bu soruları hafızamızın bir yerinde tutar ve öyle seçim sandığına gidersek demokrasiyi çok güçlendirmiş oluruz. Katılımcı bütçenin felsefesi de aslında bu” dedi.
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Şişli Belediyesi'nin, ilçenin 25 mahallesinde yaşayan vatandaşların katılımıyla hazırladığı "Benim Bütçem" projesinin tanıtımı dolayısıyla düzenlenen konferansta konuştu. Kılıçdaroğlu, katılımcı bütçenin doğrudan demokrasinin yaygınlaşmasında önemli bir adım olduğunu söyledi.
Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
“GALİBA BİZİM BİRAZ GÜLÜMSEMEYE İHTİYACIMIZ VAR: Hem görseldeki kısa anlatımı hem değerli konuşmacıları büyük bir dikkatle, gülümseyerek ve mutlulukla dinledim. Galiba biraz bizim gülümsemeye ihtiyacımız var, rahatlamaya ihtiyacımız var. Bu ortam ve bu felsefe bunu öngörüyor. Şunun için ifade ediyorum; hepimiz vergi veriyoruz, bazen bilerek, bazen farkında olmadan vergi veriyoruz. Örneğin fırından ekmek alırken vergi verdiğimizi çoğumuz bilmeyiz veya dolmuşa binerken vergi verdiğimizi bilmeyiz, su içerken veya elektrik düğmesine basarken veya musluğu açarken aslında 4 çeşit, 5 çeşit vergi ödediğimizin farkında bile olmayız. Ama bir iş insanıysanız, bakkal dükkanınız varsa ve bir mali müşavir sizin hesaplarınızı tutuyorsa siz ödediğiniz vergileri şöyle veya böyle daha fazla hissedersiniz. Demek ki vergi adı üstünde, zor alıma dayanan bir olay. Kişi, "Ben vergi vermiyorum" diyemez.
VERGİLERİN NEREYE HARCANDIĞININ SORULDUĞU ÜLKELERDE DEMOKRASİ GELİŞMİŞTİR: Devlet denen kurum o vergiyi zorla sizden aldır. Adı zaten vergi, vereceksiniz başka seçeneğiniz yok. Bütün mesele bizim ödediğimiz vergilere ne oluyor, demokrasinin çıkış kaynağı da bu aslında. Vergi veriyorum evet gayet güzel, benden zorla alıyorsun gayet güzel, benim refahım için aldığını söylüyorsun bu da gayet güzel. O zaman bu vergileri nereye harcıyorsun? Bu sorunun sorulduğu ülkelerde demokrasi gelişmiştir. Eğer bu soru sorulmuyorsa o ülkede demokrasi hala aksak yolda devam ediyor demektir. Demek ki her bir sorumlu vatandaş olarak gelir düzeyimiz, eğitim düzeyimiz ne olursa olsun her birimiz doğduğumuz andan itibaren vergi veririz.
SANDIĞA GİDERKEN BU SORULARI HAFIZAMIZIN BİR YERİNDE TUTALIM: Emzik alınır vergi ödersiniz, bez alırsınız altına vergi ödersiniz, sakız alırsınız vergi ödersiniz. Demek ki vergisiz bir hayat yok, dünyada yok aslında. Bildiğim kadarıyla sadece teneffüs ettiğimiz hava dolayısıyla vergi vermiyoruz. O da ileride olur mu olmaz mı onu bilmiyorum ama hayatın gerçeği bu. Peki, ödediğimiz vergiler nerelere harcanıyor? Hep bütçeler yapılır, belediyeler yapar, merkezi yönetim yapar. O bütçeler zaman zaman yeri gelir tartışılır ama çoğumuz o bütçe rakamları içinde kaybolur gideriz. Acaba bizim tercihlerimize uygun bir bütçe yapılıyor mu? Acaba vergiler bizim sorunlarımızı giderecek alanlar için harcanıyor mu? Ve şu soru, kocaman bir soru işareti olarak hafızalarımızda yer almak zorunda. Ben bu kadar vergi veriyorsam, vergimi ödüyorsam zamanında neden bu kadar işsizlik var? Neden benim ödediğim vergilerin büyük bir kısmı faiz olarak birilerine ödeniyor. Eğer bu soruları büyütür ve bu soruları hafızamızın bir yerinde tutar ve öyle seçim sandığına gidersek demokrasiyi çok güçlendirmiş oluruz. Katılımcı bütçenin felsefesi de aslında bu.
MADEMKİ VERGİMİ VERİYORUM, O ZAMAN NERELERE HARCAYACAĞIMIZA BİRLİKTE KARAR VERELİM: Mademki ben vergi veriyorum o zaman bu vergiyi nerelere harcayacağımıza beraber karar verelim. Neden çünkü ihtiyacı en iyi bilen sizsiniz mahallenin sakini ihtiyacı en iyi bilen insandır. Eğer parkı yoksa belediye başkanına veya yöneticilere "Burada bir ağaç bile görmüyoruz, ağacın üstünde bir kuş bile görmüyoruz, sokakta bizim dışımızda canlı görmüyoruz" demelisiniz. O zaman bizim bu kentte huzur içinde yaşamamız lazım. Bir ağacın altında bir parkta oturmalıyım, torunlarımla, çocuklarımla beraber sohbet etmeliyim. Onlar koşmalı, eğlenmeli. Onlar da ağaç görmeli, doğa ile kucaklaşmalı. İhtiyaçları önce onlardan almak. O ihtiyaçları karşılamak için de gerekli bütçeyi yapmak. Bu sadece bunu mu sağlıyor, yani bu ihtiyacı belirlemek sadece bunu mu sağlıyor? Hayır bunu sağlamıyor aynı zamanda belediye yönetiminin saydamlığını da zorunlu kılıyor. Madem geldin bana sordun, benim ihtiyaçlarımı tespit ettin. Ben bakacağım şu bütçeye, benim beklentilerimi ne ölçüde karşılıyorsun? Belediye Başkanı mahallelerden aldığı ihtiyaçları bütçeye yansıtacak ve sizler de onu göreceksiniz ve dolayısıyla belli zaman dilimleri içinde size hesap verecek. Evet şu ihtiyaçlarını karşıladık ama şu ihtiyaçları karşılayamadık. Gerekçelerini mahalle halkına veya vatandaşa bir şekliyle anlatmış olacak.
SAYDAMLIK DEDİĞİNİZ OLAY ÇOK AMA ÇOK DEĞERLİDİR: Saydamlık, şeffaflık dediğiniz olay çok ama çok değerlidir. Ben vergi veriyorsam verginin nerelere harcandığını, nasıl harcandığını da bütün ayrıntılarıyla gösterilmesi lazım. Eğer bu ayrıntıdan, bu bilgiden bir yönetici veya yönetim kaçınıyorsa, benim ödediğim vergi benim düşünmediğim alanlara gittiği ortaya çıkıyor. Örneğin merkezi yönetimde bazen büyük havaalanları, bazen şehir hastaneleri, bazen yatırımlar yollar köprüler yapılıyor. Gayet güzel yapılsın, kimseye itiraz etmiyor niye yol yaptınız diye. Kaça yapıyorsun, kaça mal ettin? Bunu bizim öğrenme hakkımız var, bu sorunun sorulmadığı yerde dediğim gibi demokrasi ağır aksak bir şekilliyle gider. Katılımcı bütçeyi dediğim gibi keyifle izledim, mutlulukta izledim. Gülümsemeye ihtiyacımız var ve bunu büyütmemiz lazım. Sadece CHP'li belediyeler değil, aslında bütün belediyelerin aynı sorumlulukla hareket etmesi lazım. Katılımcı bütçeyi denetleyecek organların da ortaya çıkması lazım. Bazen herhangi bir vatandaşın vakti olmayabilir. Benim bütçemde, katılımcı bütçede, görüşünün alındığı bütçede acaba öngörülerin gerçekleşti mi gerçekleşmedi mi onu da sizin oluşturduğunuz sivil toplum örgütleri, sizin adınıza denetler ve size bilgi verir. Bu bütçenin, bu anlayışın bütün belediyelerde egemen olması ve bu egemen olan anlayışın merkezi yönetim bütçesine de yansıması en büyük arzumuzdur.
SİYASETİN AYRICA YOLSUZLUKLARDAN BÜYÜK ÖLÇÜDE ARINMASI DEMEKTİR: Bir şey daha ifade edeyim. Her yıl TBMM’ne iki bütçe gelir aslında. Bir gelecek yılın bütçesi bir de geçmiş yılın bütçe sonuçları. Biz hep gelecek yılın bütçesini tartışıyoruz. Geçmiş yılda çıkan bütçe ne oldu, amacına ne kadar ulaştı? Ne kadar doğru yapıldı bu bilinmiyor. Bunu tartışmıyoruz, yeteri kadar tartışmıyoruz. Bunu tartıştırmak çok ama çok değerli. O nedenle biz "İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi'nde, parlamentoda Kesin Hesap Komisyonu kuracağımıza ve başkanlığına da ana muhalefet partisini getireceğimize söz verdik. Bunu iddia ettik şunun için bütçeyi hükümet yapıyorsa ve bu parayı harcadıysam bu paranın doğru harcandığını hesabını Kesin Hesap komisyonunda muhalefet partisine iktidar partisi hesabını verecek. Ben parayı aldım şu kadara şuralara şu kadar harcadım diye hesabını verecek. Bu aynı zamanda ne demektir? Siyasetin yolsuzluklardan büyük ölçüde arınması demektir.
ŞİŞLİ’NİN SOKAKLARINDA RAHATÇA GEZEBİLİYORSUNUZ: 'Ben geleceğim parayı harcayacağım, iktidarım ama yarın Meclis'e gideceğim üstelik Kesin Hesap Komisyonu'na hesap ereceğim. O komisyonun başında da ana muhalefet var. O zaman benim hata yapmamam lazım." Bu algı, bu anlayış ortaya çıkacak. Biz Türkiye'nin sadece bugününü değil geleceğini de düşünmek zorundayız. Zaten siyaset kurumunun temel felsefesi de bu. Az önce Saadet Partisi'nden Sayın Genel Başkan Yardımcısı'nı dinledik. Son derece olgun, son derece olayları kavrayan ve bir gelecek ufku da çizen güzel bir konuşma yaptı. Aynı şekilde Muammer Başkanımız da bu hareketle ve bu davranışlarla sadece Şişli'ye değil bütün belediye başkanlarına da bir anlamda katılımcı bütçe yapmanın ne kadar önemli olduğunu ve yükünüzü de ne kadar hafiflettiğini anlattı. Çünkü her şeyi şeffaf yapıyorsunuz, kent bunu denetliyor dolayısıyla harcamaların hesabını kentte veriyorsunuz. Dolayısıyla çok fazla bir yükünüz de olmuyor. Çünkü amaçları ortak belirlediniz, harcamaları ona göre yaptınız. Yani hesabını veremeyeceğiniz hiçbir şey yok. Şişli sokaklarında, caddelerinde, kahvelerinde, parklarında, rahatlıkla gezebiliyorsunuz, "Aldığım her kuruşun hesabını veriyorum" diyorsunuz. Bundan daha güzel bir şey olabilir mi? İşte demokrasi de bu.
POLİTİKACIYSANIZ MİLLETE HESAP VERECEKSİNİZ: Katılımcı bütçe, demokrasinin güçlenmesi demektir, halkına hesap vermek demektir. Bazen politikacılar çıkar şunu söyler "Ne demek, millete hesap mı vereceğim?" Evet efendim politikacıysanız millete hesap vereceksiniz. Millete hesap vermenin onurlu bir görev olduğunu asla unutmayacaksınız.
HEP BERABER MAVİLİKLERE YÜRÜYECEĞİZ: Çünkü harcadığınız para sizin paranız değil. 83 milyonun parasını topluyorsunuz ve o parayı harcıyorsunuz dolayısıyla hesabını vereceğiniz kitle 83 milyon. Demokrasiyi geliştirdiğiniz andan itibaren göreceksiniz her alanda toplum huzura kavuşacak, her alanda hızla büyüyecek gençler geleceğe umutla bakacak, anneler çocuklarını severek gülerek eğlenerek büyütecekler yetiştirecekler, hayatta kazandıracaklar bilgi öğretecek, katma değeri yüksek ürünler üreteceğiz ve dolayısıyla ‘hep beraber maviliklere yürüyeceğiz."