CHP Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı, Man Adası belgelerine ilişkin Yargıtay kararı ile ilgili olarak; “Yargıtay, Genel Başkanımızın açıkladığı belgelerle ilgili hem ilgili bankanın hem de MASAK’ın yazılarına dikkat çekti. Genel Başkanımızın açıklamalarının ‘olgusal temele dayandığını’ tescil etti. Genel Başkanımızın açıklamalarında ‘kamu yararı bulunduğuna’ hükmetti. Şimdi bizim dönüp Erdoğan’a, onun söylemiş olduğu sözlerle tekrardan sorma imkânımız ortaya çıktı. ‘İspat ettiğin anda cumhurbaşkanlığını bırakacağım’ demiştin, senden gelecek istifa haberini bekliyoruz, Sayın Erdoğan” açıklamasını yaptı.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı, CHP Merkez Yönetim Kurulu (MYK) toplantısı sonrası CHP Genel Merkezi’nde yaptığı basın toplantısında şu açıklamalarda bulundu:
Değerli basın mensupları, Irak’ın kuzeyinde teröristlere yönelik Pençe Kilit operasyonu başlatıldı. Operasyonun tek bir Mehmetçiğimizin burnu bile kanamadan başarıyla tamamlanmasını diliyoruz.
Aynı zamanda bu hafta Hristiyan vatandaşlarımızın paskalya bayramını tebrik ediyorum. Herkesin kendi inancını özgürce yaşayabildiği, kimsenin inancından, kimliğinden ve yaşam tarzından dolayı ayrımcılığa uğramadığı bir dünya temenni ediyoruz.
Bugün yavrularımız ara tatilin ardından yeniden okullara döndü. Eğitim hayatlarında başarılar diliyoruz. Aynı zamanda cumhuriyetimizin en büyük eğitim hamlesi olan Köy Enstitülerinin de kuruluş yıldönümü. Köy Enstitüleri aradan onca yıl geçmesine rağmen Türk eğitim sisteminde derin izler bırakmıştır. Tamamen Türkiye’ye özgü olan bir eğitim projesi olan eğitim enstitüleri ülkemizin aydınlanmasına ve kalkınmasında önemli bir adımdır. Bu projenin mimarları olan Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç’u da bu vesileyle buradan saygıyla anıyorum.
Değerli basın mensupları, MYK toplantımız devam ediyor. MYK toplantımız devam ederken, sürerken, en son iki ay önce biz sizlerle bir araya gelmiştik. İki ay gibi bir süre geçmesine rağmen halen ülkemiz yoksulluk, işsizlik, ekonomik kriz, yönetim krizi ve enflasyonla mücadele ediyor, mücadele etmeye devam ediyor. Ülkemiz cumhuriyet tarihinin en derin krizlerinden birisini yaşıyor. İktidarın beceriksizliği nedeniyle 84 milyonun mahkum edildiği ekonomik kriz, açlık, yoksulluk konusunda hiçbir adım atılmamış durumda. Ülkede artık bir açlık gerçeği var. Adım atılmadığı gibi vatandaşlar zamlar ve yüksek enflasyon kıskacına da girmiş durumda.
Değerli basın mensupları, iktidarı ekonomi politikaları nedeniyle onlarca kez uyardık. Tasarruf önemlidir dedik. Tasarruf edin dedik. Tasarruf yapmazsanız ülke kaynakları kuruyacak, halkımız açlık ve yoksulluğun pençesine düşecek dedik. Onlar ne yaptı? İtibardan tasarruf olmaz diyerek saraylarında lale devrini yaşamaya devam ettiler, onu yaşamayı tercih ettiler. Şunu sormak lazım, şu mübarek ramazan ayında vatandaş açlıkla, yoksullukla boğuşurken, mutfaklarda tencereler kaynamazken, vatandaşın iftar sofraları boşken sarayda sadece kuş sütünün eksik olduğu şaşalı iftar programları yapmanın neresinde itibar var? Sizin için itibar yoksulluğun yaşandığı bir ülkede sarayınızda lale devri yaşamak mıdır? Beşli çeteye ve imtiyazlı işadamlarına döviz garantili projeler için yılın ilk üç ayında 5 milyar 821 milyon lira aktarılırken, esnaf, sanayici kan ağlarken, her gün onlarca esnaf kepenk indirirken, çiftçi üretim yapmakta zorlanır tarlalar boş kalırken bunun neresinde itibar var? Sırf ekonomik zafer kazandık diyebilmek için dolar sahiplerine kur korumalı mevduat için emeğiyle çalışanların vergilerinden kesilen paralardan 11 milyar 700 milyon lira ödeniyorsa bunun neresinde itibar var? Sizin için itibar yandaş firmaları, dolar zenginlerini, dolar sahiplerini zengin etmek midir? Saraya yakın isimlere üçer beşer maaş bağlanırken bir bakan yardımcısının gelirinin 313 bin 870 lirayı bulması mıdır? Memur, işçi, emekli yoksulluk sınırı altında hatta açlık sınırı altında ücret alırken bunun neresinde itibar var. Sizin için itibar vatandaş açlık sınırı altında yaşıyorken kendi çevrenize üçer beşer maaş bağlamak mıdır? AKP’ye yakın gençler torpille atanırken KPSS sınavlarında dereceye girmiş pırıl pırıl aydınlık gençler işsiz kalıyor. Bu ülkede beyin göçü yaşanırken bunun neresinde itibar var? Sizin için itibar vatandaşın çocuğu işsizlikten bunalıma girip intihara sürükleniyorken partililerinize atama kıyakları yapmak mıdır? Vatandaş yoksulluk içinde yaşarken kendisi zevki sefa içinde yaşayan saray yönetimi ve iktidardan imtiyazlı bir grup ve mutlu azınlık vatandaşa reva görülen yoksulluğun ülkenin ve 84 milyonun itibarı olduğunu söylüyor. İtibar bir tek saray ve çevresinin bolluk içinde yaşamasıyla mı sağlanacaktır? Siz itibarlı olacaksınız diye vatandaş yoklukla, yoksullukla, açlıkla, işsizlikle mücadele ediyor. Bu ülkeyi yönetenlerin itibar sahibi olması için o ülkenin gençlerinin işsiz kalması mı lazım? Vatandaşın soğukta, yağmurda, yaşta kuyruklarda eziyet çekmesi mi lazım? Tam aksine bir iktidarın itibarlı olması için halkın yoksulluğun pençesinde kıvranmak yerine ülkesinde huzur ve refah yaşaması doğru olanı. Emekçinin akşam evine ekmek götürmesi, dedelerin torunlarına harçlık verebilmesi, memurun ay sonunu beklememesi lazım. Esnafın kepengini kapattığında yarınını düşünmemesi, çiftçinin üretimini yapabilmesi lazım. Bu ülkenin gençlerinin işsiz kalmaması, gelecek kaygısı yaşamaması lazım. Bir ülkeyi yönetenlerin itibarlı olması için o ülkede bolluk, bereket ve huzur olması lazım. Bunlar yaşanmıyorsa o ülkede itibardan söz edilemez. Eğer kendileri zenginlik içinde yaşayanlar şaşalı iftar sofralarında oruçlarını açanlar şu mübarek ramazanda vatandaşına sabır telkin ediyorsa orada itibardan söz etmek mümkün değildir.
Değerli basın mensupları, itibar itibar diyerek ülkeyi yoksulluğa ve açlığa mahkum ettiler. Artık açlık sınırı sınır tanımıyor. Türk-İş’in araştırmasına göre Mart ayında 4 kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için açlık sınırı 4 bin 928 lira, yoksulluk sınırı 16 bin 52 lira. Bekar bir çalışanın yaşama maliyeti ise aylık 6 bin 473 liraya yükselmiş durumda. Asgari ücret açlık sınırının 4 kişilik bir ailenin dengeli beslenebilmesi için açlık sınırının altında kalmış durumda. Türkiye yıllar sonra yeniden bir enflasyon kıskacına girdi. Enflasyon geçen yıl bu ay yüzde 17.4’tü. Ama TÜİK rakamlarına göre şuan yüzde 61.14 oldu yıllık enflasyon. Enflasyon araştırma grubu ENAG’a göre ise enflasyon yüzde 142’nin üzerinde. Şuan ülkede üç ayrı enflasyon var. Bir TÜİK’in açıkladığı enflasyon var, bir enflasyon araştırma grubu ENAG’ın açıklamış olduğu enflasyon var, birde saraya yakın isimlerin kendi ücretlerini arttırırken esas aldıkları enflasyon var. TÜRGEV Başkanı ve İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un eşi Fatma Nur Altun’un Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu üyeliği huzur hakkı yüzde 190 oranında arttırılmış. 8 bin 678 liradan 25 bin liraya yükseltilmiş. Anlaşılan hanımefendinin gelirinin enflasyonun altında ezilmesine gönülleri razı olmamış. Demek ki, saray kendisine yakın isimlerin ücretlerini belirlerken farklı bir enflasyon hesabını dikkate alıyor. Şu günlerde emeklilerin bayram ikramiyelerinin artırılması tartışılıyor. Bu konuda saraydan henüz bir ses yok. Dileriz emeklilerin bayram ikramiyesi hesaplanırken çalışanlara enflasyon ödemesi, enflasyon farkı ödemesi ödenirken de yandaşlara verilen farklar oranında enflasyon ayarlaması yapılır onlarında almış oldukları ücretlerin düşük olduğu konusunda bir karara varılır ve onlarında yaşamış oldukları koşullardan dolayı vicdanları el vermez ve bu farkları oraya da yansıtırlar.
İktidar hiçbir hatasından ders çıkarmıyor, aynı hataları tekrar edip duruyor. Hataları nedeniyle ülke her geçen gün daha ağır bir çıkmaza giriyor. Enflasyon düşmüyor, dolar düşürülemiyor, gıda, enerji, barınma, ulaşım fiyatları sürekli her geçen gün artıyor. Hazineyi yönetmek yerine espri olarak kabul ettiğimiz açıklamalarıyla stand-up sanatçılarını aratmayan Maliye Bakanının gözlerindeki ışıltı mutfaktaki yangını söndürmeye yetmiyor. Sarayda yaşayanlar milletin halini görmüyorlar. Uzun zaman önce milletle aralarındaki bağı kopardılar. Sarayın güvenlikli duvarları arkasında kendi yarattıkları sanal dünyada vatandaşın yaşadığı sorunları görmezden gelerek dönüp vatandaşa sabır diliyorlar. O sayede o duvarların içinde yaşamaya devam ediyorlar.
Değerli basın mensupları, ülkede işsizlik her geçen gün artıyor. Ama devekuşu gibi kafasını kuma gömünce tehlikenin geçtiğini düşünen iktidar bunu inkar ediyor ve iktidara göre aslında Türkiye’de bu koşullar yaşanmıyor, işsizlik yaşanmıyor, işini beğenmeyenlerin olduğu bir Türkiye’de yaşıyoruz. İktidarın sözleriyle. Erdoğan diyor ki, ülkemizde herkes can ve mal güvenliğine sahiptir. İsteyen herkesin çalışacağı işi var diyor. TÜİK işsizlik azalıyor diye açıklama yapıyor. Oysa gerçekler öyle değil. Milyonlarca genç gelecek kaygısıyla yaşıyor. Bu ülkede isteyen herkesin işi varsa Mart ayında İŞKUR’da kayıtlı işsiz sayısı sadece tek bir ayda 500 bin kişi artarak 3 milyon 635 bin kişiye nasıl ulaşıyor? Adıyaman’da 19 kişinin alınacağı temizlik kadrosuna 17 bin kişi, Şanlıurfa’da 60 kişilik temizlik kadrosuna 53 bin vatandaşımız başvuruyor. Niğde’de üniversite hastanesi 78 kişiyi işe almak için ilana çıkıyor, 13 binden fazla başvuru yapılıyor. Erzurum’da şehir hastanesine alınacak 241 işçi için 49 bin vatandaşımız kuyruğa giriyor kapıya yığılıyor. Orada da liyakate uyulur ve torpil işletilmezse yani liyakate uyup bu işleri yapacak olsalar zaten ortaya bu kadar yoğun bir işsizlik ortamı çıkmaz. İşçi alımlarına bakınca bir kişilik kadro için 900’e yakın kişinin başvurduğunu görüyorsunuz. Başvuru kuyrukları ülkemizdeki işsizliği ayan beyan ortaya koyuyor. TÜİK kendi masasındaki rakamlara mı yani TÜİK’in yaratmış olduğu bir Türkiye ve onun üzerinden açıklamış olduğu bazı rakamlar var. Biz TÜİK’in rakamlarına onun masasının üzerindeki rakamlara, açıklamalara mı inanacağız yoksa bu az önce bahsetmiş olduğumuz örneklerde olduğu gibi çalışmak isteyen yurttaşlarımızın oluşturmuş oldukları kuyruklara birkaç iş pozisyonu için binlerce kişinin işe başvurmasına mı bakacağız? Bunlardan hangisinin Türkiye’nin gerçeği olduğu konusunda takdiri yurttaşlarımıza bırakıyoruz.
Hükümetin başı ne kadar işsizlik yok derse desin, TÜİK ne kadar makyajlı rakamlar açıklarsa açıklasın sokaktaki gerçekler sizlerin de bildiği gibi bu durumu yalanlıyor. İşsizlik yok diyenlere en güzel yanıtı işe başvuranların işsiz rakamları veriyor. Erdoğan’a en iyi yanıtı İŞKUR’a kayıtlı işsizlerden almak lazım. Eğer Mart ayında İŞKUR’a başvuranların sayısı 500 bin artmışsa oturup bunu düşünmek lazım. Bu ülkede işsizlik kol geziyor, gençler umutsuz, gençler mutsuz, gençler gelecek kaygısı taşıyor. İş bulamayan gençler Erdoğan’ın isteyen herkesin çalışacağı işi var sözlerini kendilerine hakaret olarak görüyor. İşsizlik vatandaşı canından bezdirmiş durumda. Daha önceki gün Van’da bir genç öğretmen atanamayınca intihar etti. Erdoğan’ın bu sözleri bu gencecik yavrumuzun ailesini ikna edebilecek mi bakalım.
Değerli basın mensupları, işsizliği ortadan kaldırmanın, yoksulluğu toparlamanın, ülkeyi daha iyi bir noktaya götürmenin tek yolu üretimden geçiyor. Hükümet ekonomide daha çok üretim, daha çok istihdam hedefini açıklıyor, bunu işaret ediyor. Fakat işletmeler öbür taraftan tek tek kapanıyor. 2018’den buyana sancısı artarak hissedilen ekonomik sıkıntıların en dikkat çekici etkisi işletmelerde görülüyor. Bu yılın ilk üç ayında 29 bin 360 esnafımız artan maliyetler nedeniyle kapısına kilit vurmak zorunda kaldı. Mart ayındaki toplam iflas sayısı son 5 yılın en yüksek seviyesine ulaşmış durumda. Peş peşe gelen zamlar ve katlanan maliyetlerle esnaf maalesef iflas bayrağını çekmekte. Vatandaşın banka, finansal kuruluş ve varlık şirketlerine borcu ise 1 trilyon lirayı aşmış durumda.
Değerli basın mensupları, Sayın Genel Başkanımız Erdoğan’ın bazı yakınlarına Man adasından toplam 15 milyon dolar transfer yapıldığını belgeleriyle açıklamıştı. Vergiden kaçınmak için böyle bir yol izlediklerini yani kendisinin yönetmiş olduğu ülkede yakınlarının vergi vermemesi için böyle bir yola başvurmalarını belgeleriyle ortaya koymuştu. Ancak Erdoğan her zaman yaptığı gibi bunu inkar etti, iddiaları yargıya taşıdı, daha da ileri gitti ispat ettiğin anda Cumhurbaşkanlığını bırakacağım dedi. Yargıtay Genel Başkanımızın açıkladığı belgelerle ilgili hem ilgili bankanın, hem de MASAK’ın yazılarına dikkat çekti, Genel Başkanımızın açıklamalarının olgusal temele dayandığını tescil etti. Genel Başkanımızın açıklamalarında kamu yararı bulunduğuna hükmetti. Ve şimdi bizim dönüp Erdoğan’a onun söylemiş olduğu sözlerle tekrardan sorma imkanımız ortaya çıktı. İspat ettiğin anda Cumhurbaşkanlığını bırakacağım demiştin senden gelecek istifa haberini bekliyoruz Sayın Erdoğan.
Değerli basın mensupları, kendileri de ülkeyi yönetmeyi beceremediklerini biliyorlar. Ama yüzleşmekten de bir yandan korkuyorlar. Baskı ve yasaklarla ülkeyi yönetmek istiyorlar. Cumhuriyet Halk Partisi Rize İl Başkanlığımız milletvekili arkadaşlarımızın verdiği çay kanunu teklifinin TBMM’de AK Parti ve MHP’nin oylarıyla reddedilmesine tepki olarak kentte astığı üzerinde açıklanan çay alım fiyatı altında alım yapılmasını yasaklayan çay kanunu teklifimiz iktidar ve ortakları tarafından reddedilmiştir yazan afişleri toplattılar. Daha önce yurdun dörtbir yanında asmış olduğumuz 128 milyar dolar nerede afişlerini de toplatmışlardı. Bir iktidar bir afişin nesinden korkar? Bu afişleri yasaklamak Türkiye’de yaşanan sorunları ortadan kaldırıyor mu acaba? Çay kanunu teklifini reddetmediniz mi? Rizelilerin bunu duymasından niye çekiniyorsunuz? Reddeden siz, sonra duyulmasından korkan yine siz. Bir yanda Türkiye’nin çıkarına olan bir kanun teklifi geliyor, iktidar bunu elbirliğiyle reddediyor ama öbür tarafta bunun duyulmaması için elinden geleni yapıyor hem de kendi memleketi Rize’de.
Değerli basın mensupları, eleştiriler bir tek muhalefetten değil, iktidar ve iktidar ortağının içinden de dillendirilmeye başlandı. Ülkede yönetim krizi arttıkça kriz içinden çıkılmaz bir hal aldıkça AK Partide de konuşan vicdanlı sesler çıkıyor. Artık eleştiriler iktidar partisinin ve küçük ortağının içinden de geliyor. Kurucusu olduğu AK Parti iktidarında bakanlık ve meclis başkanlığı gibi önemli görevler üstlenen Bülent Arınç şimdi Tayyip Beye olan sevgi ve güven devam ediyor ama zayıflamış olarak devam ediyor. Bu zayıflamayı durdurmak lazım ifadelerini kullandı. Hatta eleştirilerini arttırarak yoksulluk ile ilgili küçümseyici açıklamalar yapan AK Partilileri de topa tuttu. Vatandaşın feryadına inanmıyorsunuz, bizim sözlerimizi muhalefetin sözleri olarak yansıtıyorsunuz, bizim sözlerimize de inanmıyorsunuz bari kendi içinizden çıkan vicdanlı insanların sözlerine kulak verin, itibar edin ve Türkiye’de yapmış olduğunuz, şuana kadar izlemiş olduğunuz bu yanlıştan biran önce dönün. Bu siyasetçileri ihraç ederek ya da siyaseten linç ederek ortaya çıkan sonuçtan kurtulma şansınız yok.
Değerli basın mensupları, ülkemizde bir sığınmacı sorunu yaşanıyor. Suriye’de savaşı bitirip şehirleri yaşanabilir hale getirip ülkesine dönecek olan Suriyelilerin barınma gibi, sağlık gibi, eğitim gibi temel ihtiyaçlarının giderilip onların siyasi haklar ve özgürlükler olarak da ülkelerinde rahat yaşayabileceği bir ortam oluşturduktan sonra Suriyelilerin davulla, zurnayla onlarında gitmeyi isteyeceği koşulları yarattıktan sonra kendi ülkelerine gönderileceğini defalarca ifade ettik. Ama vatandaşımızın öbür taraftan da aklında sığınmacılarla ilgili ciddi kaygıları var. Her gün sığınmacılarla ilgili yeni sorunlar gündeme geliyor. Bu konuda Sayın Genel Başkanımızın saraya ve çevresine yönelttiği sorular var. Genel Merkezimizin dış cephesinde de bu soruları görme, bulma imkanına sahipsiniz. Bu sorular hala havada ve yanıtsız. Bu sorularımıza yanıt vermenizi bekliyoruz. Bu soruları tekrar anımsatmakta fayda görüyoruz. Sığınmacıların gerçek kimlik bilgilerini ispatlamalarını talep ettiniz mi? Neden vatandaşlık dağıtıyorsunuz, neye hazırlanıyorsunuz? Vatandaşlık verirken güvenlik soruşturması yapıyor musunuz? Sınırlarımızdan kaçak geçişlere bilerek neden izin veriyorsunuz? Sizlerden bu soruların yanıtlarını bekliyoruz. Bu sorulara yanıt verin ya da hesabını verin.
Değerli basın mensupları, ülkemizde yoksulluğun, işsizliğin, açlığın, yönetim krizinin panzehri biran önce yapılacak olan bir erken seçimdir. Biran önce erken seçim için sandığın kurulması gerektiğini düşünüyoruz. AK Partinin 20 yıllık iktidarında ülkeyi getirmiş olduğu nokta, yapmış olduğu atamalar, ortaya koymuş olduğu politika, bundan sonra gidecek daha ileri bir noktaları olmadığını, kendi siyasetlerinin tamamen kötü bir tekrara düştüğünü ve Türkiye’yi içinden çıkarabilecekleri bir politika setleri olmadığını gösteriyor. Dolayısıyla bu yaşananların biran önce ortadan kalkması için, vatandaşımızın daha iyi bir Türkiye’de yaşama hayalinin gerçekleşebilmesi için Türkiye’nin ekonomik açıdan da, sistem açısından da, demokratik koşullar açısından da normalleşebilmesi için, düze çıkabilmesi için Türkiye’nin bir erken seçime ihtiyacı var. Bu erken seçimin biran önce yapılmasını, vatandaşımızın bu içinde bulunduğu girdaptan çıkışın, sarmaldan çıkışın bir vesilesi olarak görüyoruz ve Türkiye’nin biran önce erken seçime ihtiyacı olduğunu tekrardan vurguluyoruz.
Ben teşekkür ediyorum. Sorular varsa sorularınızı alalım.
Soru- Demokrat Parti Genel Başkanı Sayın Gültekin Uysal’ın Cumhurbaşkanlığı için AK Parti iktidarında sorumluluğa ortak olmamış biri şartının Sayın Davutoğlu’nu rahatsız ettiği iddiası var. CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun da dün akşam Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nu aradığı iddia ediliyor. Görüşme doğruysa içeriğine yönelik bir bilgi alabilir miyiz?
Oğuz Kaan SALICI- Sayın Genel Başkanımızın Gelecek Partisi Genel Başkanı Sayın Davutoğlu’nu aradığı doğrudur ama bu rutin bir görüşmedir. Sık sık altılı masa etrafındaki liderler bir araya gelirler, konuları görüşürler, birbirleriyle telefon trafiği de yaparlar. Dolayısıyla bunda yadırganacak ekstra bir önem atfedilecek bir durum yoktur.
Soru- Saadet Partisi Genel Başkanı Sayın Temel Karamollaoğlu’nun ittifak içinde ittifak açıklaması altılı masa dağılıyor yorumlarına neden oldu. Sizin bu yorumlara ilişkin bir değerlendirmeniz var mı?
Oğuz Kaan SALICI- Altılı masa dağılmıyor. Altılı masa olduğu gibi yerinde duruyor, güçlü bir şekilde yerinde duruyor. Altılı masanın dağılmasından medet uman bir siyasi iktidar var bunu biliyoruz. Altılı masayı dağıtmak için elinden gelen bütün imkanları kullanan bir iktidar var onun da farkındayız. Ama altılı masa yoluna devam edecek. Dolayısıyla siyasi iktidar ne yaparsa yapsın bu altılı masa hiçbir şey olmadan güçlenerek Türkiye siyasetine damgasını vuracak.
Soru- İYİ Parti Genel Başkanı Sayın Meral Akşener Cumhurbaşkanlığı adaylığı için Ekrem İmamoğlu’nun ardından bu kez de Mansur Yavaş’a övgüler yağdırdı. Kılıçdaroğlu ise her fırsatta iki isminde belediye başkanlığına hizmet edeceğini söylüyor. Akşener’in son açıklaması CHP’de nasıl yorumlandı, nasıl karşılandı?
Oğuz Kaan SALICI- Biz belediye başkanlarımızı başka siyasi partilerin Genel Başkanları tarafından övülmesini memnuniyetle karşılarız. Çünkü biz biliyoruz ki, bütün CHP’li belediye başkanları pandemi sürecinde de bugünde ellerinden gelen hizmeti yerine getiriyorlar. Tek dertleri, tek amaçları vatandaşa hizmet edebiliyor olmak. Dolayısıyla bunu gören, bunu takdir eden Sayın Akşener ya da Sayın Akşener gibi başka siyasi parti liderleri başka siyasiler oldukça da bundan büyük bir memnuniyet duyuyoruz.
Soru- Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, Dink’in tetikçisi hapiste gerçek katiller bulunamadı dedi. Hrant Dink suikastının başından sonuna rağmen FETÖ’nün tertibi olması ve mahkeme kararına rağmen Kılıçdaroğlu’nun bu açıklaması FETÖ’yü aklama çabaları olarak yorumlandı. Sizin bu konuya ilişkin görüşünüz nedir?
Oğuz Kaan SALICI- Şimdi tabi meseleyi FETÖ’yü aklama çabası içinde yorumlamak özel bir çaba gerektiriyor. Biliyorsunuz uzun bir dönem AK Partinin iktidarı döneminde iktidarla FETÖ kol kola yürüdüler. Aynı menzile yürüyorlardı. Stadyumlardan ülkeye dön çağrıları yapılıyordu. Dolayısıyla böyle bir ortamda Türkiye’de bir sürü olumsuzluk yaşandı, bir sürü siyasi sorun yaşandı bunlardan bir tanesi de Hrant Dink’in katledilmesidir. Böyle bir ortamda siyasi iktidarın hiçbir sorumluluğu yok mudur? Biz kandırıldık deyince bütün mesele kapanmakta mıdır? AK Partinin bu yaşamış olduğumuz süreçte izlemiş olduğu politikalara daha derinlikli bakmalarını ve meseleyi sadece iktidarın içine yerleştirilen, iktidarla beraber büyüyen, iktidarla beraber güçlenen, iktidarla beraber palazlanan FETÖ meselesi olarak değil çok daha geniş bir çerçevede ele almalarını tavsiye ederiz.
Soru- Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce altılı masa toplantılarıyla ilgili, üzerinde anlaştıkları metin yok, ortada aday yok, şuanda altın günü olarak devam ediyorlar eleştirisinde bulundu. Sizin buna bir yanıtınız olacak mı?
Oğuz Kaan SALICI- Bir yanıtımız olmayacak. Yanıt vermeye değer bir durum olduğu kanaatinde değiliz.
Soru- Geçtiğimiz gün cumhuriyet gazeteci yazmıştı. 8 alternatifli bir dosyayla Sayın Genel Başkanın altılı masaya gideceği söylenmişti bu yeni seçim kanununda yapılan değişiklik sonrasında. Böyle bir hazırlık var mı CHP’de. Nasıl bir formül düşünülüyor seçimlere yönelik olarak?
Oğuz Kaan SALICI- Biliyorsunuz seçim kanunu değişti. AK Parti ve MHP üzerinde uzlaştılar bir seçim kanununu parlamentoya getirdiler. Dolayısıyla aslında seçime bir yıl kala seçim kanununu değiştiren, oyunun kuralını değiştiren her siyasi partinin yaşadığı akıbeti onlarda yaşayacaklar. Seçimleri kaybedecekler. Ama bu akıbetten kaçınmak için ellerinde olan bütün imkanları deniyorlar. Şimdi bizde doğal olarak ana muhalefet partisi olarak bu seçim kanunu geçtikten sonra ortaya ne tür bir durum çıkar, bu duruma biz nasıl bir hazırlık yaparız bununla ilgili çalışmalarımızı yapıyoruz. Diğer siyasi partilerinde biz bu konularda yani altılı masayı oluşturan diğer siyasi partilerinde bu konularda gerekli çalışmaları yaptıklarını biliyoruz. Günün sonunda bir araya gelinecek, siyasi parti liderleri bu konuyla ilgili bir karar verecekler ve onların vermiş olduğu karara uygun bir şekilde AK Partiyle MHP’nin kurmuş olduğu oyunu boşa çıkaracak bir süreç yaşanacak. Tıpkı 2019 yerel seçimlerinde olduğu gibi, tıpkı 2018 genel seçimlerinde olduğu gibi. Dolayısıyla biz gerekli hazırlıklarımızı yapacağız doğal olarak.
Teşekkür ederim.