ESMA TURAN
Muğla’da çevre örgütleri, Orman Kanunu'nun iki maddesi ile ilgili yönetmelik değişikliklerine tepki gösterdi. Tarım Orkam-Sen Muğla Şube Başkanı Bahadır Tamer, “Bu anlayış karşısında her türlü fiili, meşru mücadele hakkımızı kullanarak, halkın olanın halk tarafından yönetilmesi anlayışımızla bu yönetmelikleri yargıya taşıyacağız ve ekolojik yaşam hakkı mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz” dedi.
Remsi Gazete’de 30 Kasım 2021 tarihinde yayınlanan yönetmelik değişiklikleri ile kamu yararı ve zaruret bulunması halinde ormanlarda yapılabilecek bina ve tesislerin sayısı artırılmıştı. Muğla’nın merkez ilçesi Menteşe’deki Sınırsızlık Meydanı’nda bir araya gelen Muğla Çevre Platformu (MUÇEP), Menteşe Kent Konseyi, KESK Muğla Şubeler Platformu ve Tarım Orkam-Sen Muğla Şubesi üyeleri, konu ile ilgili ortak basın açıklaması yaptı.
Tarım Orkam-Sen Muğla Şube Başkanı Bahadır Tamer’in okuduğu ortak açıklamada şunlar kaydedildi:
“Anayasa’mızın 11. maddesinde, kanun ve yönetmenliklerin Anayasa’ya aykırı olamayacağı ve Anayasa’ya herkesin uymak zorunda olduğu kesin bir dille belirtilmiştir. Anayasa’nın 169’uncu maddesi, orman alanlarının ormancılık dışı uygulamalara tahsisi ile ilgili en üst hukuk normudur. Söz konusu maddenin konuyla ilgili 2’nci fıkrası şu şekildedir: ‘Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları, kanuna göre devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar, zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz.’
“AĞIR SİYASAL BASKILARIN AÇIK SONUCUDUR”
Son 9 yılda orman alanlarında yaklaşık 50 bin işletmenin kurulmasına izin verilmiş ve bu izinlerle yaklaşık 340 bin hektarlık orman alanının ormancılık dışı kullanıma tahsisi gerçekleşmiştir. Yani bu alanlar, resmi kayıtlarda orman olarak görünmeye devam ederken fiiliyatta orman vasfını yitirmiştir. 1956 yılından bu yana verilen bütün izinlerin miktarının yaklaşık olarak 750 bin hektardan biraz az olduğu düşünüldüğünde, bu izinlerin neredeyse yarısının son dokuz yılda verilmiş olduğu görülmektedir. Bu da hem son yıllarda yapılan yasal değişikliklerin hem de ormancılık örgütü üzerinde oluşturulmuş ağır siyasal baskıların açık sonucudur.
“ORMANLAR RAHATLIKLA RANTA KURBAN EDİLMEKTEDİR”
Ek 16. madde, orman alanları dışına çıkarılacak orman alanlarını bu yönetmeliğin 1. maddesi olan amaç kısmında ve yine yönetmeliğin 5. maddesi amaç kısmını tekerrür ederek dikte eder ve orman alanlarının dışına çıkarılacak alanları tek belirleme yetkisinin cumhurbaşkanında, yani tek adamda olacağını belirtir.
Son 19 yılda 10 defa Orman Kanunu’nda değişiklik yapılmıştır. Bu düzenlemelerle orman alanlarından ormancılık dışı amaçlarla yararlanma, deyim yerindeyse olağanlaşmıştır. Bu sayede en küçük bir ekonomik getiri için bile ormanlar rahatlıkla ranta kurban edilmektedir. Ormanlarımız şantiye alanı haline getirilirken neredeyse ülkenin her yerinde yok edilen ormanların yerlerine taş ve mermer ocakları, RES’ler, JES’ler, HES’ler, maden sahaları, yollar, güvenlik barajları ve turistik tesisler karşımıza çıkmaktadır.
“MENFAATÇİ VE RANTÇI BİR BAKIŞ AÇISI”
17/3 ve 18. maddeler çerçevesinde çıkarılan yönetmelikler de esas itibariyle orman alanlarının çıkar çevrelerinin önündeki engeli aşmanın yolu olarak kullanılıyor. Bu engel aşılırken de kamu yararı kelimesinin arkasına sığınılıyor. Menfaatçi ve rantçı bir bakış açısı ile belirledikleri işleri ya da projeleri bu talan politikalarıyla hayata geçiriyorlar. Oysa niceliksel ve niteliksel olarak aynı zamanda ekolojik açıdan sürdürülebilirliği olmayan hiçbir proje, hiçbir iş, hiçbir yapı kamu yararı oluşturmaz. Bundan önceki süreçte, belli çevrelerin istekleri doğrultusunda, Orman Kanunu’nun ilgili maddeleri sık sık değiştirildiği için 2014 yılında yayımlanan yönetmelik de zaman içinde defalarca değiştirilmek zorunda kalmıştır.
“BU TÜR İZİNLER ORMANLARIMIZI HIZLA PARAMPARÇA HALE GETİRMEKTE”
Bu tür izinler, ormanlarımızı hızla paramparça hale getirmekte ve ülkemizdeki ormansızlaşmayı hızlandırmaktadır. Ayrıca, Türkiye'nin de onayladığı 2015 Paris Anlaşması, küresel ortalama yüzey sıcaklığındaki artışı 2 derece ile sınırlandırmayı, mümkünse 1,5 derecenin altında tutmayı hedeflemektedir. Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 26. Taraflar Konferansı’nda (COP26), 100’den fazla ülke ve dünya ormanlarının yüzde 85’inden fazlasını temsil eden liderler, 2030 yılına kadar ormansızlaşma ve arazi bozulmasını durdurmayı ve tersine çevirmeyi taahhüt eden Küresel Orman Finansmanı Taahhüdü’nü imzalamıştır. Bu tarihi taahhüt, ormansızlaşmanın yıkıcı etkilerinin sona ermesine yardımcı olacak ve dünya ormanlarının çoğunun koruyucusu olan gelişmekte olan ülkeleri ve yerli toplulukları destekleyecektir. Yapılan bu düzenlemelerin ülkemizin de taraf olduğu bu taahhüde açıkça aykırı olduğu görülmektedir.
“HER KAMU YARARI ÜSTÜN BİR KAMU YARARI OLARAK KABUL EDİLMEYECEK”
2014 yılında yayımlanan ve 30 Kasım 2021 tarihinde yürürlükten kaldırılan yönetmelik, günümüze kadar çeşitli değişikliklere uğramıştı. Örneğin daha önce Orman Kanunu’nun 17’nci maddesince izin verilmeyen dini eğitim tesisine bağlı uygulama maksatlı ibadethane tesisi ile yeraltı depolama tesisleri, 2017 yılında yapılan yönetmelik değişikliği ile artık ormanlarda kurulabilir hale getirilmişti. Yeni yapılan değişiklikle de Orman Kanunu’nun 17’nci maddesi kapsamında azot, argon ve oksijen gazlarının kullanıldığı hava ayrıştırma tesisleri, aile sağlığı merkezi, adli hizmet tesisleri, ceza infaz kurumu tesisleri ve konaklamalı spor tesislerinin ormanlarda inşa edilmesinin önü açılmıştır. Anayasa'nın, devlet ormanlarında, gerçek ve tüzel kişilere irtifak hakkı tesis edilebilmesi için öngördüğü kamu yararı, yerine getirilmek istenen kamu hizmetinin üstün bir kamu yararına dayanmasını ve bunun yerine getirilebilmesi için de devlet ormanlarına ait alanların kullanılmasının zorunlu bulunmasını gerekli kılmaktadır. Ancak, bu durumunda kamu yararının varlığından söz edilerek devlet ormanlarında irtifak hakkı tesis edilebilecektir. Böylece, her kamu yararı üstün bir kamu yararı olarak kabul edilemeyecek ve üstün kamu yararı taşıdığı kabul edilen hizmetin, orman ekosistemi dışında gerçekleştirilmesinin imkânsız olması da mutlak surette aranması gerekmektedir.
“ORMANLARIN SADECE RANT KAYNAĞI OLARAK GÖRÜLDÜĞÜ BİR ANLAYIŞ”
Esas suçlu, doğayı sermaye ve pazar ürünü nesnesi haline getiren sistemdir. Doğa ve insanı kontrolüne alarak yaşam akışının önüne set çeken sistemin gerçekliği bilinmektedir. Söz konusu değişiklik, yıllardır alıştırılmaya çalışıldığımız, sermayenin arazi ihtiyacının kamu arazilerinin bedelsiz arsa olarak görülen orman alanları ile karşılanması ve ormanların sadece bir rant kaynağı olarak görülmesi anlayışının uzantısından başka bir şey değildir. Bu anlayış karşısında her türlü fiili, meşru mücadele hakkımızı kullanarak, halkın olanın halk tarafından yönetilmesi anlayışımızla bu yönetmelikleri yargıya taşıyacağımızı ve ekolojik yaşam hakkı mücadelemizden vazgeçmeyeceğimizi açık ve net bir şekilde beyan ederiz.”