Türkiye Komünist Partisi (TKP) Genel Sekreteri Kemal Okuyan, döviz kurunda yaşanan değişiklikler ve faiz indirimlerine ilişkin, “Bankacılık sistemi şu değil midir? Toplarsın toplumun küçük tasarruflarını ya kendin kullanırsın ya sanayiciye kredi olarak verirsin. Sanayici de oradan kâr eder, bir bölümü bankaya gider. Ama kabak kimin başına patlar? Halkın başına patlar. Çünkü hiçbir zaman mevduat sahibi, küçük tasarruf edenin aslında reel geliri artmaz. Bu olsa zaten bankacılık sistemi olmaz. Asıl yaralanan, hiç tasarrufu olmayan vatandaş olacak” dedi.
Kemal Okuyan, Sol TV'de yayınlanan Bakış programında gazeteci İsmail Saymaz'ın sorularını yanıtladı. Asgari ücret ve erken seçim tartışmalarından solda birlik tartışmalarına kadar birçok konuya değinen Okuyan, TKP'nin tüm bu başlıklarda nerede konumlandığına dair açıklamalarda bulundu. Okuyan, özetle şunları söyledi:
"Baktığımız zaman, burada sistematik bir ekonomik model yok. Bir kere bizim hep bir iddiamız var, eşitsizliğin var olduğu toplumlarda birileri kazanıyorsa birileri kaybediyordur. Kaybeden kim? Yoksullar. Zaten bütün AKP iktidarının öyküsüne baktığımız zaman, orada korkunç kâr eden şirketler var. Bankacılık sistemi şu değil midir? Toplarsın toplumun küçük tasarruflarını ya kendin kullanırsın ya sanayiciye kredi olarak verirsin. Sanayici de oradan kâr eder, bir bölümü bankaya gider. Ama kabak kimin başına patlar? Halkın başına patlar. Çünkü hiçbir zaman mevduat sahibi, küçük tasarruf edenin aslında reel geliri artmaz. Bu olsa zaten bankacılık sistemi olmaz. Asıl yaralanan, hiç tasarrufu olmayan vatandaş olacak."
"BURADAN ÇIKIŞ İÇİN KÖKLÜ BİR DÖNÜŞÜM GEREKLİ"
Saymaz, hükümetin faizi üretimi artırmak düşürdüğünü söylediğini ve muhalefeti bunun karşısında olmakla suçladığını hatırlattı. Okuyan'ın buna cevabı şöyle oldu:
"Bugünkü sistem içinde düşünmeye zorluyor bizi iktidar da muhalefet de. Buna mecbur muyuz? Bankacılığın kâr etmesi nedir? Toplumu söğüşlemek. İstedikleri kadar parlatsınlar. Böyle bir mekanizmayı doğal kabul edersek o zaman tartışmaya başlarız, ‘düşük faiz iyi midir, kötü müdür’ diye. Faizi savunacak bir parti değil TKP. Düşük faiz ekonomisi de ülkenin kalkınmasına yaramaz. ‘AKP öncesi iyiydi’ demiyorum, zaten sürekliliği var Özal’dan beri. ‘Özal öncesi de iyiydi’ demiyorum, o da başka bir öykü. Ama şöyle bakarsak; diyoruz ya Türkiye’nin ihracatı ithalat bağımlısı. Niye oldu bu? En çok tartışılan ‘tuvalet kâğıdı’ mevzusuydu. Türkiye’de kağıt fabrikalarını kapatan AKP. Türkiye kâğıt üretemiyor. Şimdi bir sürü endüstride Türkiye hem kırılgan hem de asimetrik. Birçok alanda sanayisizleşti Türkiye. Dolayısıyla buradan çıkış için çok köklü bir dönüşüm gerekli. Bu, ilk önce kaynak, sonra zihniyet gerektirir. Bu, ancak Türkiye’de kamucu bir iktidarla mümkün. Aynı şarkıyı söylüyor muhalefet ve Erdoğan, ‘üretim ekonomisi’. İyi de nedir bu? Ama bu, kapitalist ekonomide düzen iktisatçılarının büyüme fetişizmidir. Komünistlerse kalkınmacıdır, sanayileşmecidir. Neden? Çünkü kendi kendimize yeter olmamız lâzım. Tamam, dünyaya kapatamazsın hiçbir şekilde ama temel endüstrilerinde güçlü olacaksın, tarımında yeterli olacaksın. Buna devlet öncülük etmeyecek, devlete ait olacak. Özel sektörün içine girdiği her şey batar. Esnaflığı, küçük işletmeciliği falan kastetmiyorum ama temel endüstrilerde, temel sektörde, hele hele finansta özel sektör demek, ülkenin temellerine dinamit konması demek. Şimdi bu üretim ekonomisini nasıl becerecekler bugünkü sistemde? TÜSİAD’la Erdoğan arasında gerilim var. Muhalefet, TÜSİAD’a, "konuşsana, konuşsana" diyor. Bugünkü bu düzenlemeler ne oldu? Mesela bankalara yükleniyordu Erdoğan öncesinde, şimdi açıklamalar geliyor bankalardan, ‘çok doğru yaptılar’ diye. Niye? Bankaların üzerindeki yükü alıyor Erdoğan. Bankaların döviz riski azalıyor bu operasyonda. Gene kaybeden halkımız, gene kazanan sermaye.”
"DAHA ADİL BİR BÖLÜŞÜM PALAVRA"
Okuyan, “Bu tablodan halkın nefes alacağı bir seçenek çıkar mı” sorusuna şu yanıtı verdi:
"Nedir halkın nefes alması? Enflasyon, hayat pahalılığı dizginlenir, reel ücretteki gerilemeyi biraz durdururlar. Bunun olabilmesi için, bu asgari ücret meselesine gireceğim. Mesela biz, TKP olarak bir rakam telâffuz etmedik, yanlış bulduk. Ne fark eder? 10 bin olsaydı ne olacaktı? Şu büyük bir palavra: ‘Daha adil bir bölüşüm.’ Bu, kapitalizmin mantığına aykırı, sermaye dediğimiz şey birilerinin kişisel varlığı değil ki? Sermaye, büyümeden yapamaz, genişlemeden yapamaz. Bunun için de işçileri sömürecek. Bu, ‘bir para topladık bunu biraz daha adil dağıtalım’ diye bir şey değil ki. Dolayısıyla asgari ücreti bu sistemde 10 bine çıkarıldığında bile, bunu başka bir yerden geri almak zorundalar. Bu kapitalistler dünyanın en kötü insanları oldukları için değil, sistem bu. E biz de diyoruz ki bu sistemi sorgulamak zorundayız. Diyorlar ‘Bu insanı küstürmeyelim, fabrikaları var’. Neden küstürmeyelim? Doğa yasası mı? Niye? Efendim ‘Bu çalışmış, zekiymiş...’ Ne yani yoksullar aptal mı?"
Millet İttifakı'yla ilgili de görüşlerini açıklayan TKP Genel Sekreteri, TKP'nin o ittifakın programının bir parçası olamayacağını ifade etti. Millet İttifakı'nın bir restorasyon projesi olduğunu söyleyen Okuyan, Millet İttifakı döneminin, AKP döneminden daha iyi olacağı iyimserliğini paylaşmadıklarını belirtti ve AKP artıklarının ülkeye umut veremeyeceğini söyledi.