CHP Genel Başkan Koordinatör Başdanışmanı Erdoğan Toprak, haftalık değerlendirme raporunda, kadın cinayetleri ile ilgili olarak “Türkiye’de hiçbir iktidar döneminde kadınların can güvenliği, yaşam hakları, toplumda insanca ve eşit bir birey olarak var olma hakları bu kadar tehdit altında ve korumasız olmadı" değerlendirmesini yaptı.
CHP Genel Başkan Koordinatör Başdanışmanı ve İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, haftalık değerlendirme raporunu yayımladı.
Raporunun iç politika başlığında İstanbul Sözleşmesi’ni ele alan Toprak; dış politika başlığında, Türkiye’nin Paris’te düzenlenen Libya Konferansı’na katılmamasını, Belarus-Polonya sınırındaki mülteci krizinden Avrupa Birliği’nin Türkiye’yi sorumlu tutması, Türkiye’yi temel hak ve özgürlükler, insan hakları, adalet konusunda eleştiren Avrupa Birliği’nin, Suriye-Irak-Yemen vatandaşlarına seyahat yasağı getirmesini desteklemesi, Ürdün Mutabakatı, Avrupa Birliği’nin Doğu Akdeniz’deki faaliyetleri nedeniyle Türkiye’ye yönelik yaptırım kararının süresini Kasım 2022’ye kadar uzatması konularını işledi.
Toprak, ekonomi konusunda ise Türkiye’nin dünyada en riskli ve kırılgan 5 ülke arasında sayılması, sanayi üretiminin daralması, Türk lirasının değer kaybetmesi, TÜİK’in işsiz sayısını 3 milyon 794 bin kişiye gerilediğini açıklaması, Merkez Bankası’nın döviz hesaplarının munzam karşılıklarını 2 puan artırmasını ele aldı.
Toprak’ın raporunda öne çıkanlar şöyle:
“HİÇBİR İKTİDAR DÖNEMİNDE KADINLARIN CAN GÜVENLİĞİ BU KADAR KORUMASIZ OLMADI: Geçtiğimiz hafta içinde Türkiye’nin dünya çapındaki 16 milyon nüfuslu metropolü İstanbul’da hiçbir sözcükle tanımlamayacak bir vahşetle gencecik bir kadının daha yaşamı, umutları ve geleceği elinden alındı. Türkiye’de hiçbir iktidar döneminde kadınların can güvenliği, yaşam hakları, toplumda insanca ve eşit bir birey olarak var olma hakları bu kadar tehdit altında ve korumasız olmadı.
SALDIRGANLARI, CANİLERİ CESARETLENDİRDİ: Artık muhtemelen iktidarın kendisinin de sayısını unuttuğu yargı reformu yasa paketleri, insan hakları eylem planlarında kadınların insan olarak varlığını, maruz kaldıkları şiddet ve saldırıları, neredeyse keyfi şekilde yaşamdan koparılmalarını görmezden gelen iktidarın bu ‘cezasızlık’ yaklaşımı ve kadınları yalnızca cinsel obje olarak gören fetvacılarla süreci yönetme zihniyeti hızla bu noktalara gelinmesine olanak sağladığı gibi, saldırganları, canileri cesaretlendirdi.
BİR GÜNDE TEK KİŞİNİN ‘ŞAHSİ’ İRADESİ VE İMZASIYLA FESHEDİLİP ÇÖPE ATILDI: Kız çocuklarımız, genç kızlarımız, kadınlarımız, eşler, evliler, bekârlar, nişanlılar her an her yerde tehdit altındalar. Onları koruyacak, saldırganları, canileri caydıracak, hayatlarını kurtaracak bir hukuk sistemini, yasa düzenini hayata geçirmekten ısrarla kaçınan bu iktidar, sonunda kadınların yegâne güvencesi İstanbul Sözleşmesi’ni de feshederek meydanı tamamıyla kadınların kanına ve canına susamışlara terk etti. Kadınlarımızı yaşatmak, korumak, haklarını en üst düzeyde güvenceye almak üzere kabul edilen ve tüm uygar dünyanın, ülkelerin imzasıyla İstanbul’dan dünyaya duyurulan sözleşme millet iradesinin cisimleştiği TBMM’de kabul edilmesine karşılık bir günde tek kişinin ‘şahsi’ iradesi ve imzasıyla feshedilip çöpe atıldı.
İKTİDARIN ALAY ETTİĞİ APAÇIK ORTADA: Şahsi iradesini öne çıkartıp on milyonlarca kadını ve haklarını yok sayan, yaşam haklarının pervasızca ellerinden alınmasına adeta zemin hazırlayıp neredeyse teşvik edercesine yürürlükten kaldırılan İstanbul Sözleşmesi’ne gerek olmadığını savunan ve ‘Kadınlarımızı biz koruruz’ diyen iktidarın kadınlarımızın can ve mal güvenliğiyle alay ettiği katlanarak artan cinayetler karşısında sergilenen duyarsızlık, tavırsızlık, tepkisizlik ve vurdumduymazlıkla apaçık ortada. Kadınlarımız samuray kılıçlarıyla caddelerde doğranıyor, taksilerle ezilip cesetleri tekmeleniyor, bedenleri parçalanıp varillerde yakılıyor ya da ormana, dağa tepeye atılıyor.
POLONYA SINIRINA YIĞILAN BİNLERCE MÜLTECİ İLE KRİZE DÖNÜŞTÜ: AB’nin Belarus’taki devlet başkanlığı seçiminin sonuçlarının ve Rusya destekli Lukaşenko’nun tekrar devlet başkanı seçilmesinin usulsüz olduğu, muhalif adaylara baskı ve tutuklama kararlarına karşı bu ülkeye yönelik yaptırımların uygulamaya konulmasıyla başlayan AB-Belarus gerginliği, son haftalarda Belarus ile AB üyesi Polonya sınırına yığılan binlerce mülteci ile krize dönüştü.
THY’Yİ GÖÇMENLERİ BELARUS’A TAŞIMAKLA SUÇLAMASIYLA FARKLI BİR BOYUT KAZANDI: Belarus-Polonya sınırına yığılan mülteciler Polonya’ya geçmeye ve buradan diğer AB ülkelerine gitmek istiyor. Polonya, Belarus sınırını kapatarak 50 bin askerle sınır bölgesini takviye etti. Sınırda bekleyenlerin tamamına yakını Irak, Suriye, Yemen gibi ülkelerden geliyor. Türkiye’nin yaşananların tarafı haline gelmesine yol açan gelişmeler ise Polonya hükümetinin Türkiye’yi ve THY’yi göçmenleri Belarus’a taşımakla suçlamasıyla farklı bir boyut kazandı.
TÜRKİYE, EN RİSKLİ VE KIRILGAN ÜLKELER SIRALAMASINDA: Küresel düzeyde ülke ekonomilerinin değerlendirildiği, doğrudan ve portföy yatırımcılarının yönlerini belirlemelerine yönelik son raporda Türkiye, risk ve kırılganlık sıralamalarında dünyada 5, bölgesinde 4 ülke arasında yer aldı. Almanya merkezli, Avrupa ve dünyanın köklü saygın kuruluşlarından Scope Ratings, 2021 Risk Değerlendirme ve Sıralaması Raporu’nda ekonomilerini değerlendirdiği 95 ülke içinde dünyada en riskli ilk 10 ülkeyi; Lübnan, Zambiya, Angola, Gürcistan, El Salvador, Belarus, Sri Lanka, Arjantin, Ermenistan ve Türkiye olarak sıraladı. Ülke ekonomilerinin cari açık, dış borç, yabancı sermaye ve dış yatırım çekebilme cazibesi kriterlerine göre değerlendirildiği raporda 95 ülke arasında sondan 91’inci sırada yer alan Türkiye’nin geçebildiği son dört ülke ise Kolombiya, Zambiya, Angola ve Lübnan. Coğrafi bölgeler itibarıyla da ayrıca ülkeleri risk tasnifine tabi tutan Scope Ratings, Orta ve Doğu Avrupa-Kafkasya-Orta Asya bölgesinde yer verdiği Türkiye’yi bölgedeki 63 ülke arasında en riskli son 4 arasında saydı. Buna göre coğrafi tasnifte Türkiye ile bu bölgedeki en riskli ve en kırılgan diğer 3 ülke Ermenistan, Gürcistan, Belarus.
ÇOK RİSKLİ BİR SÜRECE GİRİLDİĞİNİ GÖSTERİYOR: TL’nin yabancı paralar karşısındaki değer kaybı hızlandı. Yıl başında dolar/TL 7,36 iken 12 Kasım itibarıyla gün içinde 10 TL’yi de aşarken haftayı 9,97-9,99 arasında kapattı. Gayri resmi döviz piyasası olarak nitelendirilen Kapalıçarşı-Tahtakale gibi merkezlerde ise 10,20 TL üzerinden dolar alışverişi yapıldığı gözlendi. Baştan itibaren ısrarla dile getirdiğim gibi Merkez Bankası (MB) kurlarıyla piyasa arasında fark ve çifte kur oluşmaya başladı. Bu gelişme ekonomi yönetiminin enflasyondan sonra döviz kurları üzerinde de kontrolü kaybetmeye başladığını çok riskli bir sürece girildiğini gösteriyor.
TÜİK’İN RAKAMLARIYLA BİLE HESAPLANSA 7,9 MİLYON KİŞİ DÜZEYİNDE: İş bulma umudunu yitirenler, her an çalışabilecek durumda olduğu halde iş aramayanlar TÜİK tarafından işgücüne dahil olmayanlar şeklinde tasnif ediliyor ve bu kişilerin sayısı 3 milyonun üzerinde. - Diğer deyişle bu kişiler gerçekte işsiz ancak TÜİK iş bulma umudunu kaybetmiş, iş aramayan bu kişileri işsiz saymadığı için resmi işsiz sayısı içinde bunlar görünmüyor. Oysa işgücüne dahil olmayan nüfus içinde gösterilen bu kişilerle birlikte bir anda resmi işsiz sayısı 3 milyon 794 bini iki kattan fazla aşarak 7 milyonun üzerine çıkıyor. Atıl işgücü olarak nitelendirilen geniş tanımlı işsizlik TÜİK’in rakamlarıyla bile hesaplansa 7,9 milyon kişi düzeyinde.”