İYİ Parti Grup Başkanvekili Erhan Usta, “Politika faizini düşürmenizin bir anlamı yok ki. Piyasada sanayicinin, ticaret erbabının kullandığı faiz düşmüyor. Düşürdüğünüz politika faizi sadece Hazine’nin zarar etmesine neden oluyor. TÜİK ne kadar baskılarsa baskılasın, aylık bazda çift rakamlı bir enflasyonu göreceğiz” dedi.
İYİ Parti Samsun Milletvekili Erhan Usta, TBMM’de bugün düzenlediği basın toplantısında, Merkez Bankası’nın politika faizini 100 baz puan daha indirerek yüzde 14'e düşürmesini değerlendirdi. Usta, “Politika faizini düşürmenizin bir anlamı yok ki. Piyasada sanayicinin, ticaret erbabının kullandığı faiz düşmüyor. Düşürdüğünüz politika faizi sadece Hazine’nin zarar etmesine neden oluyor. TÜİK ne kadar baskılarsa baskılasın, aylık bazda çift rakamlı bir enflasyonu göreceğiz” dedi. Usta, asgari ücretin şu an açıklanmasından yana olmadığını belirterek, “Rakam ne olursa olsun, gidişat böyle olduktan sonra reel olarak asgari ücret düşecektir. Önceki yıllara göre erken asgari ücretin açıklanmasının sebebi de bundan sonraki yaşayacağımız artışlar ortaya çıkmadan bu defteri kapamaktır. Eğer bu açıklanacaksa bile, enflasyonun, açıklanan, baz alınan rakamları aşması durumunda bir telafinin olacağı, bu asgari ücret açıklamasına dahil edilmelidir” diye konuştu.
Usta’nın konuşmasında dikkat çeken noktalar şöyle:
BU GEREKÇELER FAİZİ DÜŞÜRME DEĞİL ARTIRMA GEREKÇELERİDİR: “Politika faizi, az önce yüz baz puan düşürülerek yüzde 14 oldu. Bu, daha önceki iletişim çerçevesinde beklenen bir karardı ama doğru bir karar olduğu anlamına gelmiyor. Türkiye’de faizler son derece yüksek diyoruz, aşağı çekilmeli diyoruz, yalnız tabii hiçbir şekilde iktisadi temeller oluşturulmadan alınan bu kararların etkisini hep beraber görüyoruz. Bugün dolar kuru 15 buçuğu geçti, yılbaşına göre yüzde 110’a yakın bir artıştır. AKP yetkilileri, hükümet çevreleri de bakıyorsunuz, ‘Bütün dünyada bir sıkıntı var’ diyor. Böyle bir şey yok. Brezilya parasının dolar kuruna göre artışı sadece yüzde 9. Bizde 110 olan, Brezilya’da yüzde 9. Çin’de eksi 2, Hindistan’da yüzde 4, Endonezya yüzde 1, Malezya yüzde 5, Güney Afrika’da yüzde 9 diye devam ediyor. Bir Arjantin yüzde 20 gözüküyor, onun dışında yüzde 10’dan başka bizim sınıfımızda olan hiçbir ülkede yok. Dünyada bir şey yok. Bu, Türkiye’nin kendi yaptığı yanlış politikalardan kaynaklanan bir durumdur. Türkiye ekonomisi çöküntüye doğru gidiyor. Bu, ancak doğru politikalarla tersine çevrilebilir. Ne Erdoğan’ın ne diğer yetkililerin hiçbir niyetleri yok. Her beyanatları Türkiye ekonomisinin sıkıntılarını artırıyor. Para Politikaları Kurulu kararına bakmanın önemi yok. Politika faizine ilişkin kısmı okumasanız bu kararın, normal şartlarda faizi düşürmemesi gerekir, bu gerekçeler faizi düşürme değil artırma gerekçeleridir. Yani öyle bir çaresizlik var ki talimat geliyor, yazı önce yazılmış.
POLİSİYE TEDBİRLERLE BİR YERE VARMAK MÜMKÜN DEĞİL: BDDK’nın başka bir kararı daha var bugün. Diyor ki ‘Türk lirası olarak kullanılan kredilerin, amacına aykırı kullanılması durumunda soruşturacağız’. Tamamen şu anda Türkiye ekonomisini polisiye tedbirlerle yönetmeye çalışan bir iktidar var. Alınan her karar, ekonomideki güvensizliği artırıyor. Hükümet bunu görmüyor. Bu polisiye tedbirlerle bir yere varmak mümkün değil. Sen krediyi vereceksin, sonrasında ‘döviz alma’ diyeceksin. Dövize talep niye oluşuyor, bunu görmesi gerekiyor. Sayın Nebati Bakan söyledi, ‘Dışardan bir atakla karşı karşıya değiliz, döviz talebi yurt içindeki bireylerden ve firmalardan geliyor’ dedi. Erdoğan’ın bütün dış güçler iddialarını çürütecek bir açıklama yaptı. Rakamlara baktığınız zaman kimden, nereden bu taleplerin geldiğini görüyorsunuz. Cumhurbaşkanına yakınlığı ile bilinen bir akademisyenin ekonomide OHAL ilan edilmesi ile ilgili bir açıklaması oldu. Akıllara ziyan bir şey. Biz, muhalefet partileri olarak son derece sorumlu davranıyoruz, fakat iktidar cenahı sanki güvensizliği artırmaya çalışıyor gibi davranıyor. Ortada akıl falan kalmadı. Bakan Nebati’nin kardeşi açıklama yapıyor, böyle bir şey olabilir mi ya? Böyle enteresan bir hal yaşıyoruz. Aklın, bilimin kaybolduğu bir ortamda Türkiye ekonomisi yönetilmeye çalışılıyor, yönetildiğini de kimse iddia edemez.
VADESİ BİR YILIN ALTINDA OLAN DIŞ BORÇ YÜKÜMLÜLÜĞÜMÜZ 168 MİLYAR DOLAR: Merkez Bankası, Erdoğan ve AKP yetkilileri, Türkiye’nin döviz ihtiyacının sadece cari dengeden ibaret olduğunu düşünüyor. Tamam geçici faktör, şu, bu, cari açık vermedik, oradan ilave bir döviz ihtiyacı doğmadı ama şu anda Merkez Bankası’nın rakamları ortada. Vadesi 1 yılın altında olan dış borç yükümlülüğümüz 168 milyar dolar. Bunu nasıl çevireceksiniz? Güveni sağlamadan Türkiye’nin bu borçları çevirme imkanı yok. Çevirmeden kasıt borç alıp borç ödeme, ekstra gelir oluşturup borç ödeme imkânımız yok.
POLİTİKA FAİZİNİ DÜŞÜRMENİN ANLAMI YOK: Faiz düşürülüyor ama piyasa faizi düşmüyor. 5 yıllık Hazine tahlillerindeki faiz oranı yüzde 23,5, buradaki faiz neden düşmüyor. Politika faizini düşürmenizin bir anlamı yok ki. Piyasada sanayicinin, ticaret erbabının kullandığı faiz düşmüyor, Hazine’nin borçlanma faizi düşmüyor. Düşürdüğünüz politika faizi sadece Hazine’nin zarar etmesine neden oluyor. Şu andan itibaren Merkez Bankası yüzde 14 ile bankalara para verecek, ama bankalar o parayı alacak, hazineye yüzde 22, 23, 24’lerle verecek. 14 ile al, 24 ile ver. Bu kumpası kuran bu yönetim tarzıdır. Türkiye çok hızlı bir enflasyon yaşayacak. TÜİK ne kadar baskılarsa baskılasın, aylık bazda çift rakamlı bir enflasyonu göreceğiz.
TÜRKİYE, ÇOK YÜKSEK ENFLASYONA DOĞRU KOŞUYOR: ‘Yatırım, üretim yapacağız’ diyorlar. Fiyatın olmadığı bir ortamda kim yatırım yapabilir? Şuraya gelirken yaptığım hesaplar, gelinceye kadar değişiyor. Bugün ekonomi masası olarak yan yana geldik, İYİ Parti’nin yanında CHP, Gelecek Partisi ve Demokrat Parti olarak ikinci toplantımızı da yaptık. Önceki toplantıdan bu yana kurda yüzde 30’luk bir artış olmuş. Türkiye ekonomisinde çok ciddi bir sıkıntı olduğu konusunda hiçbir şüphe yok. Hükümete, şunları yapın diye öneri sunmanın hiçbir anlamı olmadığını düşünüyoruz. Ama aklı selime davet ediyoruz. Bu yol, yol değil. Türkiye, çok yüksek enflasyona doğru koşuyor. Gelecek riskler, finansal istikrar ciddi risk altındadır. Bu belirsizliği finansal sektörün kaldırma ihtimali yoktur. Eğer bu davranışlar devam ederse Türkiye’nin ciddi bir ödemeler dengesi krizine girme ihtimali her geçen gün yükselmektedir.
BÜTÇENİN YARISI GİTTİ: Bir yandan da bütçe görüşmeleri devam ediyor. 30 yıldır bütçe görüşmelerinde farklı pozisyonlarda bulundum. Bu yılki gibi bütçe biz görmedik. Bütçe, dolar cinsinden yarısını kaybetti. Bu bütçe ile Türkiye’nin hiçbir sorunu çözülmez. Türkiye mevcut halini koruyamayacak, giderek derinleşen bir yoksulluk var. Şu anda ‘yarısı gitti’ diyoruz, belki de bir ay sonra ‘yüzde 75’i gitti’ diyeceğiz. Türkiye’nin sorunlarını çözecek bir bütçenin gündeme getirilmesi lazım. Bu bütçenin yokluk ve yolsuzluk bütçesi olma özelliğini gidermek gerekiyor.
ASGARİ ÜCRETİN ŞİMDİ AÇIKLANMASINDAN YANA DEĞİLİM: Asgari ücretin açıklanma tarihlerine baktığımızda, yaklaşık 10 gün önce açıklandığını görüyoruz. Neden böyle bir şey yapılıyor? Asgari ücretin şimdi açıklanmasından yana değilim. Her gün rakamlar değişiyor, ortaya çıkacak yüksek enflasyon görülmeden asgari ücreti bağlama gayesi içinde hükümet. Bugün açıklayacaksak bile hangi enflasyon dikkate alınarak açıklanıyor, bunu kamuoyuna duyurmaları gerekiyor. Rakam ne olursa olsun, gidişat böyle olduktan sonra reel olarak asgari ücret düşecektir. Çalışanların alım gücü düşecektir. Model olarak söyledikleri şey de bu, ücreti baskılayarak ekonomide rekabet yaratma gibi amaçları var. Bu kadar, önceki yıllara göre erken asgari ücretin açıklanmasının sebebi de bundan sonraki yaşayacağımız artışlar ortaya çıkmadan bu defteri kapamaktır. Eğer bu açıklanacaksa bile, enflasyonun, açıklanan, baz alınan rakamları aşması durumunda bir telafinin olacağı, bu asgari ücret açıklamasına dahil edilmelidir. En geç temmuz ayında bir asgari ücret açıklanması yapılmalıdır. Bir yandan da imalat sanayinin durumu var, hizmet sektörünün durumu var. Bir işveren desteğinin de birlikte düşünülmesi gerekir. Hükümetin eli taşın altına koyması lazım. Bütün yükü işverene bırakmak doğru değildir. Bu, kayıt dışı çalışmayı artıracaktır.”