Zeliha Aksaz Şahbaz: Erzincan İliç'ten Sonra Sıra Kütahya Simav da mı?
CHP Genel Başkan Yardımcısı Zeliha Aksaz Şahbaz, Erzincan İliç'teki felaketin ardından Kütahya'nın Simav ve Tavşanlı ilçeleri arasında planlanan altın madeni işletmesinin çevre ve halk sağlığı için büyük bir tehdit oluşturduğunu belirtti. Şahbaz, projenin devam etmesi durumunda, siyanür kullanımıyla altın madeni çıkarma faaliyetlerinin bölgedeki doğal dengeyi yok edeceğini ve deprem riski taşıyan birinci derece deprem bölgesinde bulunan tesisin telafisi mümkün olmayan sonuçlara yol açabileceğine dikkat çekti. Ayrıca, madenin tesisisin inşa edileceği ve atıkların depolanmasının planlandığı Gökçeören Deresi'nin fay hattı üzerinde yer aldığını ve su kaynaklarının ağır metallerle kirlenme riski taşıdığını vurguladı. Şahbaz, projenin Simav, Tavşanlı ve tüm Susurluk havzasının su kaynaklarını olumsuz etkileyeceğini ve çevre ve halk sağlığını korumak için mücadelelerini sürdüreceklerini ifade etti.
CHP Sağlık Bakanlığı’ndan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Gölge Bakan Zeliha Aksaz Şahbaz’ın açıklamaları şöyle:
“Simav ve Tavşanlı ilçelerimiz arasında Eğrigöz Dağı eteklerinde Zenith madencilik tarafından siyanürle üretim yapacak altın madeni işletmesi kurulma çalışmaları başlamıştır. Bu alan, yakın dönemde 5 ile 7,2 büyüklüğünde depremler üretmiş (1944 Gediz 6.2, 1970 Gediz 7.2, 2011 Simav 5.7) Akşehir-Simav fay zonu üzerinde birinci derece deprem bölgesidir. Ayrıştırılmış ağır metallerle dolu 9.599.999 ton (dokuz milyon altıyüzbin ton) atığın depolanmaya çalışıldığı Gökçeören Deresi de fay hattı üzerindedir. Bu demektir ki atıkların toplandığı havuzların yıkılması ve ağır metallerin boşalması an meselesidir.
Bölge aynı zamanda milyonlarca insanımızın yaşadığı Susurluk havzasının su kaynağıdır. Maden tesisi kurulduğunda bölgedeki suyun önemli kısmı işletme için kullanılacak, yapılacak patlatmalarla yeraltı suları kaybolacaktır. Altın elde etmek için yapılacak işlemler sonrasında arsenik, kobalt, nikel, kurşun, kadmiyum gibi bitki, hayvan ve insanlar için çok zehirli ağır metaller suya karışacaktır. Bu durumdan sadece Tavşanlı, Simav, Kütahya etkilenmeyecek, Marmara Denizi’ne dek tüm Güney Marmara bölgesi ağır metallerle zehirlenecektir. Bu ise, Bursa ovası, Susurluk ve Balıkesir zehirlenecek demektir. Türkiye’nin en zengin tarım üretiminin yapıldığı ovalar artık kuraklaşacak, burada yetişen bitkilere de bu ağır metaller bulaşacak demektir. Bu besinleri tükettiğimizde, ağır metaller vücudumuza girerek zehirlenme tablosu oluşacaktır. Bu da çok ciddi bir halk sağlığı problemidir.
ÇED olumlu kararına itiraz edilerek çevrede yaşayan köylülerle birlikte açtığımız dava, Kütahya İdare Mahkemesi tarafından reddedilmiş ve davacılarca temyize götürülmüştür. ÇED raporundaki “yönetmelik şartları sağlanmıştır, mevzuata uyulmuştur” gibi ifadeler bilirkişilerce uygun görülmüş ancak bu raporu yeterli görmeyen Danıştay 6. Dairesi yerel mahkemenin kararını bozmuş ve bilirkişi incelemesinin tekrar yapılması için dosyayı iade etmiştir. 10 Nisan 2024 tarihinde yapılan 2. Bilirkişi incelemesi sonrasında yerel mahkeme ÇED olumlu kararına yapılan itirazları reddetmiş ve ÇED raporunu 2. kez onamıştır. Tekrar yapılan temyiz başvurusunu inceleyen Danıştay 4. Daireye ise 6. Dairenin bozma gerekçelerini dikkate almamış, aynı içerikteki bilirkişi raporunu gerekçe göstererek temyiz başvurumuzu reddetmiş ve Kütahya İdare Mahkemesinin kararını onamıştır.
Siyanürlü altın işletmesinin halk sağlığına etkileri nedeniyle ÇED raporunu inceleyen bilirkişi heyetinde halk sağlığı uzmanı bulunması talebimiz kabul edilmedi ve açtığımız ÇED iptal davası siyasallaşmış yargı eliyle reddedilerek ÇED raporu onaylandı.
Bu maden projesine onay veren ÇED raporunun altında zamanın Çevre Şehircilik Bakanı, şu anda İstanbul’u yönetmek üzere aday olan Murat Kurum’un imzası var. Murat Kurum ve AKP iktidarı bize sadece zehir bırakacak. Doğamızı, buradaki cennet vatanımızı, ormanları, bu dağı yok edecek ve zehir çukuruna dönüştürecek projelerin altına imza attılar.
Biz burada köylülerimizle, yaşam savunucularıyla hayır diyoruz. Bizim doğmamış torunlarımıza borcumuz var. Bu toprakları, bu köyü, bu suyu, burada doğan nehirleri tertemiz bırakma borcumuz var. Onun için biz mücadeleye devam ediyoruz ve edeceğiz.
Esas olan sağlıktır, canlılıktır, ekolojik dengedir. Buradaki ekolojik dengeyi yok ettiğimizde Balıkesir Bursa ve Kütahya’da, bu sularla beslenen bölgede yaşayan insanlarımızın yaşamı zehirlenecek demektir. Sadece bugün değil henüz doğmamış, yüzlerce yıl burada yaşayacak olan torunlarımızın neslimizin sağlığı ve varlığı tehlike altındadır. Esas beka sorunu budur. Biz bunun için yaşamı savunmaya, ormanlarımızı, topraklarımızı, sularımızı savunmaya devam edeceğiz. İşlenen ve işlenmek istenen bu ekokırım suçuna da karşı duracağız.
Avukat arkadaşlarımızla davayı AYM ve AIHM taşıyarak mücadelemize devam edeceğiz.”
Kaynak:
HABERE YORUM KAT
yorumlar onaylanmamaktadır.